Julian Assange: Modern Zamane Robin Hood’u

Julian Assange’a başlamadan önce annesine değinmek lazım. (küfredecekmiş gibi girdim lan) gerçek ismini bilmediğimiz bu kadın, resmi eğitimin çocuklara otoriteye biat etme gibi sağlıksız bir alışkanlık kazandırdığına ve çocukların öğrenme yeteneklerini körelttiğine inanıyor. gezici tiyatro işinde olduğu için çok fazla geziyor. julian’ın tabiriyle ailesel bir lokomotif bu; henüz daha 14 yaşına gelmeden 37 kez seyahat etmesine neden olan. tabii bu durum, julian’ın normal bir eğitim almasını engelliyor. alması gereken eğitimi evinde kendi istekleri doğrultusunda alıyor. öğrenmek istediklerini çeşitli üniversitelerdeki ilgisini çeken derslere katılarak, sorularını ise denk geldiği hocalara sorarak öğreniyor. ama büyük çoğunlukla, kendi kendini geliştiriyor. kariyer meraklıları için cv’sine yazabileceği bir okul yok. kütüphanelerde çok fazla vakit geçirdiğini söylüyor. kitaplarda karşılaştığı kaynakları izleyerek kendini geliştirdiğini, bir sürü kelime öğrendiğini ama bu kelimelerin okunuşlarını ancak ilerleyen senelerde öğrenebildiğini paylaşıyor.

Julian’ın annesinin başka bir adama aşık olup kocasını terk etmesiyle (evliler miydi bilmiyorum gerçi, aşık mıydı onu da), hayatlarına heyecan geliyor. yeni elemandan bir erkek çocuk doğuyor. zaman geçtikçe bu yeni elemanla yaşamanın mümkün olmadığı anlaşılıyor ve julian’ın annesi, çocuğunun vekâletini kocasına kaptırmamak için kaçıyor. bundan sonrası, iki ayrı kocaya sahip bir kadının çocuklarının babasından kaçış hikayesi. durmak yok.

Julian’ın, annesini bırakıp 16 yaşındaki kız arkadaşı ile yaşamaya başladığı vakitlerde hackerlık en büyük tutkusu. orayı burayı hackliyor. 2 yıl sonra polis geliyor, tutukluyor kendisini ama salıyor sonra. ne bilsinler onlar da.. daha sonra kız arkadaşı hamile kalıyor, resmi olmayan bir düğün sonrası bir adet erkek çocukları oluyor. koruma neden kullanmamışlar anlamış değilim. utandılar zaar o yaşta gidip marketten almaya filan. cahillik işte.

Senin benim gibi bir insan değil yani julian assange. yaralarım benden önce de vardı, ben onları taşımak için doğmuşum diyen bandista elemanı gibi, farklı bir hayatı yaşamak için doğan biri o (o elemana kimbilir noldu ha).

Meslek olarak “internet aktivisti” adı altında hacker’lık yapıyor. sağlam bir hacker. suelette dreyfus adlı bir kadın ile best-seller kitapları “underground”da hackerlık altkültürünün altın kurallarını şöyle özetlemiş: “don’t damage computer systems you break into (including crashing them); don’t change the information in those systems (except for altering logs to cover your tracks); and share information.” (Kırıp girdiğiniz bilgisayar sistemlerine zarar vermeyin (çökertmek dahil); bu sistemlerdeki bilgileri değiştirmeyin (izlerinizi silmek için log dosyalarını değiştirmek hariç); ve bilgiyi paylaşın).

İdealist kişiliğinin başlangıcı olsa gerek bunlar. daha sonra ken day adlı bir baş komiser, “başkalarını çok düşünen bir yapıya sahip. öyle sanıyorum ki, herkesin her şeye ulaşabilmesi gerektiğine inanıyor” diyecek ve amerikan hükümeti tarafından mundar edilecek.

1999 yılında, ardında 30’un üzerinde dava bırakmış bir halde karısı ile anlaşarak ayrılıyor ve öğreniyoruz ki davaların bitmesine yakın, julian’ın koyu kahverengi saçlarında renk kalmıyor. yani bu beyazlık, bir zamanlar kadir inanır’ın bi dizisi vardı hani, bebesi ölünce bir gecede beyazlıyordu kömür karası saçları. onun gibi bir durum. ilk gördüğümde bu adamı ben kadın sandımdı, şu antalya’da “içtiği birayı görürsün bunun” geyikleriyle anılan kadınlara benzettimdi. ama bu saçların karizması da ayrı haa.

Bu tarihten sonra assange, motorsikletle vietnam’ı geçiyor, çeşitli işlerde çalışıyor ve çocuğuna elinden geldiğince destek olmaya çalışıyor. en nihayetinde ise, melbourne üniversitesi’nde fizik öğrenimine başlıyor. evreni kuşatan kanunları çözmenin (decrypt) kendisini entelektüel olarak tahrik edip hiçbir zaman vazgeçmediği hack merakına yararı olacağını düşünüyor. 2006 yılında bloğuna avustralya fizik enstitüsü ile ilgili nasıl çevirsem bilemediğim aşağıdaki sözleri ile boşa hayal kurduğunu anlıyoruz;

“with 900 career physicists, the body of which were sniveling fearful conformists of woefully, woefully inferior character.” (Burada büyük çoğunluğu son derece kederli ve içe dönük karakterler olan gözleri yaşlı ve korku içinde 900 kariyer fizikçisi var.)

Fizik bölümünü bıraktıktan sonra, asıl mücadelenin sağ ve sol, inanç ve akıl arasında değil individual (birey) ile institution (ben kurum deyim sen devlet anla) arasında olduğunu söylüyor. kafka, koestler, ve solzhenitsyn’nin öğrencisi olarak, gerçek, yaratıcılık, aşk/sevgi ve tutkunun devlet hiyerarşisi tarafından tarumar edildiğini ve kendi tabiri ile “patronage networks” tarafından insan ruhunun çarptırıldığını söylüyor. başa döndük sanki. [çok pis analiz geliyor lan] annesinin başta söylemeyi unuttuğum bir cümlesi vardı; kendisi, resmi eğitimin insan ruhunu öldürdüğünü söylüyordu. anne, çocuk “human spirit” olarak andıkları bu kavramı, “insan doğası” olarak anlamak isabetli olacaktır. aralarındaki ortak nokta, devlet kurumunun insan doğasına aykırı olduğu noktasında birleşiyor. kendisinin anarşist olduğuna dair bir bilgimiz yok ama wikileaks’in aktivistleri arasında anarşistler olduğunu biliyoruz. hatta bu anarşistlerden biri – jonsdottir- adlı bir parlamento üyesinin, assange’ye bir ilişki olduğunu da ileride öne süreceğim, hatta neden assange’ye ihanet ettiği üzerine de yorumlarım olacak, hazırlayın buna kendinizi. julian’in “bir komplo olarak devlet/yönetim (consiperacy as govermance)” adlı manifestosu da kendisini anarşist olarak görmemizi destekler nitelikte bir kanıt. bu manifestosunda şöyle diyor bebişim;

“Bir rejim’in sahip olduğu iletişim kanallarına müdahale edersen, komplocular (yönetenler) arasındaki bilgi akışını azaltmış olursun; ve bu bilgi akışı sıfıra yaklaştıkça, komplo çözülmeye başlar. “

Ve wikileaks’in temellerini atıyor. zira, “sızıntılar bilgi savaşının en önemli enstürmanıdır.”

Sene 2006, çok değil 1-2 sene sonra – işler kızışınca – paris’te bir eve kapanıp tam 2 ay boyunca hiç dışarı çıkmayacak olan assange, melbourne üniversitesi’ne yakın bir yerde eve kapanıp, wikileaks üzerine çalışmaya başlıyor. tüm duvarlarını yazı tahtasına çevirdiği evinde backpackers’lara kendisine wikileaks’ı kurmasına yardım etmesi karşılığında kalacak yer sağlıyor. bu backpackers’lardan biri açıklıyor sonraları “yemek yemiyor ve uyumuyordu” (anarşistliğe bir başka kanıt)(la mal! yemek yememesi ve uyumaması değil, böyle parasız filan iş götürmesi)(ayrıca bir başka fikrimi sunayım, kessin bu evde free sex döndü. ama saklıyor pezemenk)

işveç ve belçika kanunları etrafında dolaşıp ancak ve ancak tüm interneti kapatırsanız kapanacak bir server sistemi aracılığıyla wikileaks yükleniyor. asıl ayrımı birey ve devlet (kurum) arasında gören assange, aynı yıl wikileaks’e çağrı olarak aşağıdaki kurban olunası metni yayımlıyor;

“Bizim asıl hedefimiz, çin, rusya ve orta avrupa’daki baskıcı rejimlerdir. fakat, aynı zamanda batıda kendi hükümetlerinde ve kuruluşlarında vuku bulan illegal ve ahlakdışı davranışlardan rahatsız olanlara da yardımcı olmak niyetindeyiz. sosyal bir hareket olarak, gerçeği saklama niyetinde olan bütün yönetimleri, amerikan yönetimi de dahil alaşağı etmek niyetindeyiz.”

Bir grup alakasız backpacker ve assange tarafından kurulan wikileaks’in bağış toplayabilmesi ise bir wikileaks aktivistinin tor network’ü denilen, internetin global olarak aktığı bir network’te node olarak kullanılan bir server’a sahip olması ile mümkün oluyor (anlamış gibi yazdım ama bi bok anlamadım aslında, sen de kasma anlayacan da ne olacak). bu arkadaş, çinli hackerların çeşitle yabancı ülkelerin hükümet bilgilerini bu server üzerinden çaldığını görüp, bu bilgileri kaydediyor. çinliler sağolsun, “on üç ülkeden 1 milyonun üstünde dökümana sahiptik.” diye özetliyor assange. ve ilk haber aralık 2006’da yayımlanıyor. doğruluğu hiçbir zaman kanıtlanamayan bu haberden çok sızıntının kaynağı tartışılıyor. bu bilgileri toplayan çin’in ne yaptığı ise harbiden tartışılası. ne biçim bi ülke lan bu çin.

Birkaç hafta sonra, assange bizleri sevindiren bir şey yapıyor. kenya’ya world social forum denilen anti-kapitalist kurultaya wikileaks’i tanıtmak için katılıyor. birkaç ay boyunca kenya’da kalıyor. ne yaptı ne etti, bir muamma. ben free sex yaptığını düşünüyorum. aslında geçmişinden konuşmaktan kaçınması da bu nedenle sanki lan. belki de şu kulakları aşağı uzatıp kocaman kocaman delikler açan adamları gördü bu ne la deyip, oturdu inceledi filan onları. ne biliim.

Kenya’dan döndü ama nereye?
Assange’ın bir evi yok. çocukluğunu makro ölçekte yaşıyor; her hafta başka bir ülkede. gittiği ülkelerde destekçilerinde veya arkadaşının arkadaşında kalıyor (free sex). havaalanlarında yaşadığını söylüyor. o neredeyse, wikileaks’te orada. Kendisi ile ilgili çok rastlayacağınız bir görüş, etrafındaki insanların kendisine çok değer verdiği yönünde. seyahat ederken bavul kullanmayan, defalarca uçak bileti almadan havaalanına giden assange’ın olması gerektiği yerde yanında bir bavul ile olmasından emin olmak istiyorlar.

Wikileaks’in ismi, 2007 yılında bir grup amerikan askerinin, askeri bir helikopterden en az 18 masum insanı ve iki reuters muhabirini soğukkanlılık ile öldürdüğü video ile duyuluyor. assange’nin “project b” olarak adlandırdığı projede, bu video editlenip (manipülasyon yok kesinlikle, misyona ters), çeşitli bilgilerle zenginleştirilerek “collateral damage (murder ya da)” adı altında yayımlanıyor. amerikan savunma bakanı robert gates’in “insanlar istediklerini yapacaklar ve bundan sorumlu tutulmayacaklar” diyerek tehdit ettiği ve doğru olmadığı savunduğu bu videoya, twitter’dan “yalancı, gevelemeyi kes” diye çok geçmeden cevap geliyor. buna cevaben [@yıldo öyle deme kardiş, suç ulusalcılarda da olabilir] gibi bişe görmüştüm ammmaa emin de değilim yalan olmasın şimdi.

Eyjafjallajökull’nun henüz patlamaya başladığı izlanda’da reykjavik adlı semtin grettisgata sokağında, assange’nin “eyjafjallajökull hakkında haber hazırlayan gazetecileriz” diyerek kiraladığı evde başlıyor her şey. assange’nin izlanda’yı seçmesinin nedeni, geçen yıllar boyunca gerek politikacıları gerekse de aktivistleri ile irtibat halinde olup kendilerinin gizli bir şekilde bu projede çalışmak istemelerinden kaynaklanıyor. bu durum amerika ile izlanda arasında sorun çıkarır mı bilmem ama wikileaks aktivistlerinin çoğunun izlandalı olduğu da bir gerçek. mesela, izlanda parlamento üyesi anarşist birgitta jonsdottir (o sondaki “tir”, “dir”‘in sertleşmişi. oku bi daha.) daha sonradan assange’yi kovdurmaya çalışacak bu kadın, project b’de önemli işler çıkarmış bir aktivist. (bu arada şaka yaptım lan o “tir”, “dir” değil) dahası şahsi olarak assange’ye aşık olduğunu düşünüyorum. neden böyle düşündüğümü ileride senaristlere anlatırım ama genel kanı bu kadının ajan olduğu yönünde. diyorlar ki, uluslararası marksist anti-amerikancı bir kuruluşun, kullandığı bir diğer piyondur assange. jonsdottir ise bu kuruluşun ajanı. bunu nerden anlıyoruz peki. assange, amerika’ya giderken soruyor jonsdottir “tutuklanırsan benimle irtibatı sürdürecek misin?” benim aşk olarak yorumladığım bu olayı başkaları nerelere çekmiş aküğ. neyse devam edelim.

Reuters’in üç yıl boyunca varını yoğunu ortaya koyduğu fakat sahip olamadığı bu “colleteral damage” videosunun kaynağı olarak ise “bu durumdan memnun olmayan biri”ni işaret ediyor assange. yayımlamadan önce askerlere göstermesi için büyük baskı görmesine rağmen “askeriyenin bu hikayeyi halktan önce görme hakkı var mı?” diyerek ret ediyor;

“Bu video modern savaş ortamının ne olduğunu gösteriyor, ve, inanıyorum ki, insanlar bu videoyu gördükten sonra, hava desteği altında gerçekleşen çatışmalarda ölenleri duyduğunda, neler olduğunu çok daha iyi anlayacaktır.”

Ve editlenen film george orwell’in “political language is designed to make lies sound truthful and murder respectable, and to give the appearance of solidity to pure wind.” (Politik dil yalanların kulağa gerçek gibi gelmesini sağlamak ve cinayeti saygınlaştırmak, ve hatta saf rüzgara katı ve cismani bir görünüm kazandırmak üzere tasarlanmıştır) sözü eşliğinde yayımlanıyor.

Takip eden davalar falan filan, burada belirtmek gerek ki assange’ye yardım eden “m” takma adlı bir kişi daha var. ama kendisinin kim olduğunu açıklayacak kadar cesareti olmadığından, “m ne la?” deyip geçiyoruz.

Assange, geri adım atmayan tam bir idealist (anarşistliğe bir diğer kanıt). 2008 yılında scientology tarikatı hakkında yayımladığı bilgilerden sonra, kiliseyi temsilen gelen avukatlar bu bilgilerin silinmesini talep ediyor. assange ise scientology hakkında daha çok bilgi yayımlayarak cevap veriyor;

“Wikileaks, taciz edici yasal isteklere herhangi bir şekilde boyun eymeyecektir. bu istekler ister scientology tarikatından gelsin ister isviçre bankalarından, ister rus kök hücre araştırma merkezlerinden, ister eski afrikan diktatörlerden, isterse de pentagondan, hiç fark etmez.”

Assange ile ilgili tartışılan bir diğer konu ise, kendisinin geleneksel gazetelerin uyduğu sınırlara uymaması. örneğin, bir askeri belgeyi askerlerin sosyal güvenlik numarasını sansürlemeden yayımlaması, masum insanların hayatlarını tehlikeye attığı şekilde çok eleştirildi. assange’ın buna cevabı şöyle “bu sızıntılar masum insanların zarar görmesine neden olabilir, fakat bu durum her bir dökümandaki en ince detayın bile önemli olduğu gerçeğinden mühim değildir. aksi wikileaks’in misyonuna aykırıdır.” bu sosyal güvenlik numaralarının ileride bir gün başkalarının işine yarayabileceğini öne süren assange, ben kimim ki hangisi önemli hangisi değil karar vereyim diyor kısaca. abi çok net adam ya. bayılıyorum. aynı durumda bizimkilerden biri olsa “yaa şimdii tabii kimsenin zarar görmesini istemeyiz, zaten görmez de. niye görsün? yaradanı seviyoz…”

Kendisine yayımlayacağı bir bilginin, bir insanın ölümüne neden olacağını bilse yine de yayımlar mıydın diye soran new yorker muhabirine ise, “harm-minimization policy” adını verdiği bir politika izlediğini, zarar göreceğine inandıkları insanları önceden uyardıklarını ama ölümüne neden oldukları/olacakları insanların olabileceğini ve bu insanların kanının wikileaks üyelerinin ellerinde olduğu cevabını veriyor. çok net. kaçamaksız.

Colleteral damage videosu sonrası wikileaks birçok bağış alıyor. bu durumu assange twitter’da şöyle yorumluyor;

“Muhabirlik için yeni bir bağış modeli: değişim için deneyin.”

Julian assange, korkusuz ve çalışkan bir “hacker”. söylemlerinde açıklamalarında her zaman net. lafı gevelemiyor. bırakın duygu sömürüsü yapmayı, duygusuz bir insan, bir adalet heykeli gibi zuhur ediyor. doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde, ilerlediği yolda masum insanların da öleceğinin farkında ve kabul ediyor, “kanları elimizdedir”. büyük bir insan o.

Henüz 38-39 yaşında, bir hayatı yok; hiç olmadı.

Bir kadın muhabir ile gittiği otel odasında, sen cia tarafından takip ediliyorsun diyerek aniden terk edilen bir adam o.

Az uyayan, devamlı tedirgin olan, rengi kalmamış saçları ve bembeyaz teni ile devamlı sehayat eden, saklanan, kaçan biri.

Hayatını torrente koyduğu belgelerin şifresiyle garanti altına alan bir baba.

Süper güçleri olmadan bir “süper gücü” titreten bizim gibi bir insan.

Insanlığın uzun süredir beklediği gerçekleri yayımlama cesareti gösteren, tam anlamıyla bir bilgi çağı kahramanı.

Tarihe eline silah almadan dünyanın en güçlü ordusuna meydan okuyarak adını yazdırmış biri.

Çağdaşı olduğumuz için gerçek değerini anlayamayacağımız, bireylerin tarihi değiştiremeyeceğini savunan materyalist tarih anlayışını tersyüz eden bir insan o.

Varlığı göz kamaştırıyor.

İdolümsün Assange. bi de free sex yapıyorsan. taparım.

Mechul Muhayyil

ps1: assange hakkında internette bulabileceklerinizin büyük çoğunluğu aynı kaynaktan alınma: new yorker dergisi. ben de malum yazıdan yararlandım.

ps2: henüz bi video izledim, bbc spikeri soruyor, “peki sizi hiçbir şey durduramaz mı?” Assange’mden gelsin;

“Cesaret korkunun yokluğu degildir; cesaret korkuyu anlamaktır.”

Yorumlar
7 Yorum to “Julian Assange: Modern Zamane Robin Hood’u”
  1. RaHaN says:

    Çok güzel bir yazı teşekkürler.

  2. emrah says:

    Harika bir yazı. Free sex mevzusu araştırılmalı…

  3. şimal şimal says:

    güzeldi ama yinede ben bu adamın maşa olduğunu düşünüyorum…

  4. judass says:

    3ncu dunya savasini baslatacak adam, buyuk bir ilgiyle takip ve takdir ediyorum. Haberin yorumlanisi harika eline saglik.

  5. havaciva says:

    çok önceden tarihini kestiremiyorum izlediğim belgeselde ve ona muadil okuduğum yazılarda dünya ülkelerinin birlikler halinde birleşeceği ve ilerde tek bir dünya devleti planladığı yazılıyordu. şimdi Assange’ı bende çok sevdim , hayatı tam bir “dünya insanı” olduğunu ispatlıyor. fakat az önce bahsettiğim tek dünya devleti için ne yapılması gerekiyor? tüm dünya devletlerinin ortak bir sorunu meydana getirip(mesela uzaylıların istilası) tek dünya devletine adım attırmak. soruyorum sizce wikileaks bunun için bir sebep olur mu? wikileaks bunu gerçekten bilerek mi yapıyor?

  6. theMonster says:

    free sex’i kafaya takmış 😀

  7. theMonster says:

    filmde saçlarını boyadığını söylüyodu daniel o doğru mu?

Yorum Bırakın