İç içe geçir, çalkala, karıştır: Mash up

İnsan beyninin en önemli özelliği esnek olması. En kötü özelliği ise esnekliğini ilerleyen yaşla ters orantılı olarak kaybetmesi. Yeni doğan bir çocuğu dünyanın neresine götürürseniz oranın dilini kültürünü öğrenir, götürdüğünüz yerde farklı diller konuşuluyorsa hepsini birden öğrenir bilingual, trilingual, multilingual olur, hepsini ana dili gibi konuşur rahatça. 20 yaşından sonra 4-5 dili öğrenip çok güzel şekilde konuşana genelde dahi gözü ile bakılır oysa. Ya da yine çocuklar gittikleri her kültüre adapte olup, oranın normlarına geleneklerine anında uyum sağlarken, misal yirmili yaşlarında doktora yapmak için avrupaya veya amerikaya gidenler kültür şoklarından şok beğenir, insanlarına alışamaz, evini özler, yemeklerini özler, dilini özler, kültürünü özler, özler de durur. İşin daha da kötüsü, memleketini değiştirmesen de 30lu 40lı yaşlarından sonra nerde olursan ol memleketin kendisi ilerleyen teknolijiyle değiştiğinden ama beyinler ilerleyen yaşla esnekliklerini kaybettiğinden insanlar bu sefer de olduğu yerde geçmişi özlemeye başlar, nerde o eski zeytinyalı sarmalar, nerde o eski dostluklar, o değerler, dilimiz bozuldu, kültürümüz bozuldu ve daha bir sürü ezbere bildiğiniz nesil çatışmaları.

Çağımız hızlı bir çağ, teknoloji çağı ne de olsa. Bilgi çağı. Data çağı. Akış çağı. Yüzlerce yıl herşey yavaştı, fiziksel dünyada mesafeler uzun, kat etmesi zor, üretmesi zor, maliyetleri yüksek, ulaşıp tüketmesi zaman alıyordu. Daha önce Dusen Asker fotografi örneğinde bu hız artışından  detaylı olarak bahsetmiştim. Şimdi dijital çağda herşey tam tersine dondu: Fiziksel mesafeler ortadan kalktı, herhangi bir şeye ulaşması an meselesi, maliyeti sıfıra yakın, kamera, video, iphone ile her an her yerde herhangi bir şey herhangi bir formatta kaydedilebilir, bilimum yazılımla  kaydedilenler istenilen şekilde işlenilebilir, yanı üretmek kolaylaştı, hem de çok kolaylaştı. Ama daha da önemlisi: üretilenler paylaşılabilir, paylaşılanlar milyonlarca insan tarafından tüketilebilir. Hem de anında tüketilebilir, bir ayda, bir haftada, bir gün, bir saatte.

Ne demiştik, insan beyninin en önemli özelliği esnekliğininde. Beynin tuzu biberi ise ilginç veriler. Beyin dışardan aldığı stimuluslarla beslenen bir yapı, esnek olduğu ölçüde farklı stimulusları seven ve aldığı stimulusları kendi sindirebileceği bir forma sokarak organize eden bir yapı. Misal, gözününüz arkasındaki ışık fotonlarının düştüğü ve ışığın elektirik sinyallerine dönüştüğü retinanızda 130 milyon civarında ışık reseptörü var, saniyede 600.000 bitlik veri gönderiyorlar beyninize. Yeni doğan bir bebek ilk aylarını bu devasa bilgi akışı karşında mest olmuş ve onu anlayabileceği bir formata çevirmeye çalışmakla geçiriyor. Yoksa siz koca koca gözlerle size bakan bebeğinizin sizin güzel yüzünüze mı baktığını sanıyordunuz? Dedik ya, gençken herşey kolay, göz işi çocuk oyuncağı bebek için, bir iki ay bile sürmüyor o bilgiyi düzenleme ve alışıp sıkılması. Renkli ışıklı parlak cisimleri de bir süre sevse de onlara da zamanla alışıp sıkılıyor. 3 yaşına varmadan yürümeye başlayıp binlerce kası milyonlarca nöronla kontrol etmeyi öğrenip yürüyüşünü bir düzene koyuyor. İlk başta adım atınca bile gülücükler saçan bebek zamanla ona da alışıp normalleştiriyor yeni farklı stimuluslara yöneliyor, yine üç yaşına kalmadan konuşmaya başlıyor, binlerce kelimeyi grammer denilen bir düzen altına kullanarak konuşmayı öğreniyor. 21. yüzyılda doğmuşsa sonrası daha da ilginç çünkü 4-5 yaşlarında bilgisayarın başına oturuyor ve beynine akan yeni milyonlarca stimulusu büyük bir rahatlıkla organize etmeye başlıyor.

Önce oyunlarda gerekli olan klavye ve mouse kullanma motor becerileri, yazılımların, bilgisayarın ve internetin ‘gerçekliğini’ içselleştirme. Hepsi ilk başta keyifli, ama hızla alışılıyor ve bir keyfi kalmıyor. Yeni stimuluslarla erişim hızları o kadar yüksek ve eriştikleri veri miktarı o kadar büyük ki, hepsini yine aynı hızda organize ediyor beyinleri ki daha da yenilerini öğrenebilsin. Görmeyi öğrendikleri gibi, yürümeyi öğrendikleri gibi, konuşmayı öğrendikleri gibi.. Gençken ve beyinleri yeni ilginç verilere açken.. Bunun yan etkisi ilgiyi uzun süre koruyamama (low attention span) ve düşük konsantrasyon. Tabi bu hızla bu kadar komplike verileri sindirmeye alışmış bir beyine eldeki veriler yetişmiyor, müzikler yavan geliyor, videolara efektlere hızla alışılıyor, kültürler yemekler hızla tüketiliyor: Daha fazlası yok mu? Daha fazla veri? Daha ilginç veri?

Burada işte benim asıl bahsetmek istediğim şey devreye giriyor: Mash-up. Birden fazla veri kaynağını birbirleri ile uyumlu şekilde birleştirip yeni, daha karmaşık, daha ilginç bir veri üretmek. Stimulus çılgınına dönmüş 21.yüzyıl beyinleri için ilaç. İlk başta müzikle başladı bu mash up akımı, iki veya daha fazla parça mixlenirken, parçalardan birinin vokalı sabit alınarak yeni bir parça yaratılıdı. DJ’ler bir süredir sampling ile yeni müzikler yaratıyorlardı zaten, ama youtube olaya görsel bir boyut daha kattı. Misal:

ya da beni benden alan:

Bir parçadan alınamayan tatmini, iki üç veya daha fazla parçayı birleştirirek elde edilebiliyor, daha zengin bir içerik sağlayarak beyin yeterli uyaran seviyesine kavuşuyor. Daha ileri noktalarında filmlerin hem sahneleri hem de sesleri samplinglenerek hazırlanan mash-up film müzik klipleri:

Ve hatta youtube dan samplinglerle bestelenen internet senfonileri:

Mash-up sadece müzikle kalmadı tabi, bir kere verilerin başka verilerle uyumlu bir şekilde sentezlenebileceği memi internete yayılınca bu yazılım geliştiricilerinin data mash-upları yaparak mesela craigslist’deki satılık ev ilanları datasını google maps ile birleştiren housingmaps tadında mash-up web servislerinin türemesine yol açtı. Ama eğlence sektörünün yeri başka. Youtube gibi video sitelerindeki özellikle klişe kalıplara sahip film traillerları, insanların çok iyi bildiği başka filmlerden sahnelerle birleştirilerek ortaya trailer ile dalga geçen, iki filmin birleşiminden oluştuğu için komplex ama ilginç ve dalga geçerken eğlendiren yeni bir veri ortaya çıkıyor. Ekstra bonus iki filmin isimlerini de birbirbirlerine sentezleyip ortaya videodaki sentezi dilde de gerçekleştiren tam uyumlu mash-up video traillar çıkıyor. Mesela, çok ünlü bir örneği “10 things I hate about you” film traillerini klasikleşmiş “The Ten Commandments” filminden görüntülerle içiçe geçiren “10 things I hate About Commandments” videosu:

Ya da “Brokeback Mountain” filminin trailerini klasik “Back to The Future” filminden görüntülerle içiçe geçiren “Broke back to the Future”:

Dalga geçerken eğlendiren dedik, ama aynı zamanda eğlendirirken de dönüştüren videolar bunlar. Youtube’da her yeni çıkan film traileri ile dalga geçmeye hazır yüzlerce insan beklerken film yapımcıları da artık klasik yollarla trailer veya film yapamayacaklarını, yapsalar bile yeni nesil tarafından beğenilmeyeceğini farkında olduklarından, onlar da daha yeni film teknolojileri, daha yaratıcı senaryolar, yeni çekim teknikleri vs. bulma baskısı hissediyorlar.

Yukardakiler sadece bir iki örnek, youtube da “mashup” diye aratırsanız yüzlerce video bulabilirsiniz. Çoğu amatör yapım, yüzbinlerce hatta iyi yapıldığında milyonlarca kişi tarafından izleniyor. Her gün onlarcası youtube’a yükleniyor. Yeni çağın yeni kültürel araçlarından biri mash-up, her şeyi iç içe geçir, çalkala, karıştır, yeni ve daha karmaşık bir içerik yarat. 21. yüzyılın veri çılgını beyinleri için birebir.

NazIm

Yorumlar
5 Yorum to “İç içe geçir, çalkala, karıştır: Mash up”
  1. hasan says:

    Şimdi yeni doğanlardan genç kalanlar dil öğrenebilir.ancak bu geç ölenlerin vücut dili okumasınında önüne geçemez.Çocuk bir silikon bir silikon daha ne yapar sorusunun cevabını bütün saflığıyla iki silikon diye cevaplar,oysa bir geç ölen meme diye cevaplar.uzatmayayım,çocuğun bilgi açlığıyla,geç ölenin bilgi kirliliği ve doygunluğu ve yeter demekliği aynı katagoride sınıflandırılmamalı ki buda tecrübe ile artısal bir değr artışının geriye dönük izdüşümü olabilir.(Kısaca wash-up.)

  2. NazIm says:

    Simdi cocugun bilgi acligi ile gec olenin tecrubesi tabi ki ayni kayegoride soniflandirmamali dediginize katiliyorum. ama benim yazi da vurgulamaya calistigim daha cok o ‘tecrube’ dedigimiz seyin ne kadar goreceli oldugu idi aslinda, dogdugunuz caga ve o bilgiye ac oldugunuz devrede maruz kaldiginiz bilginin cesidine ve miktarina bagli olarak. Cunku ona gore o bilgiyi nasil organize ettiginiz degisiyor. Velhasil, bir silikon bir silikon daha ne yapar sorusunun mutlak cevabi meme degil yani, 21.yuzyil kafasiyla ona cift islemcili cekirdek diye de cevap verebilir 🙂

  3. Atabey says:

    Merhaba, yazınızı çok beğendim. Ben ürün tasarımı okuyorum ve yazdığınız bu yazı ile ilgili bir öğrenci projesi yapıyorum. Bu yazıyla ilgili olarak bana önerebileceğiniz bir makale , bir kaynak var mıdır?
    Şimdiden teşekkür ediyorum, ellerinize sağlık.

  4. Nazım says:

    Tesekkurler Atabey. Valla bildigim tavsiye edebilecegim bir makale yok. Ama bu yaziyi hazirlarken faydalandigim bir video var, suradan izleyebilirsin:

    http://www.youtube.com/watch?v=4BZ06Kwbi5s

    Remix kulturunun icinden birisi, remix kulturunun ne oldugunu anlatiyor videoda. Belki isine yarar.

  5. Çağatay says:

    “Daha sakin bir yaşam” ve “Yavaş” diye iki kitap okudum, ileriye dönük olarak esasında bu veri çılgını genç(hatta 30 yaş üstü de dahil bence) beyinler için esasında olması gerekeni anlatıyor, tavsiye olunur. Zira bu veri çılgınlığı bu hızla devam ederse eskiye dönülebilir erken yaşta ölümler anlamında, bu veri çılgınlığı ekranlar karşısında oturmalar neticesinde hem bedenen hem de zihnen insanı daha erken ölüme doğru ilerletiyor zira. Dizden aşağınızı iyi inceleyin, öncelikle kılcal damarlarınız, sonra da, daha irice olanlar normalden daha fazla belirginleşmeye başladıysa, hele bir de çabuk yorulup ayakta uzun süre durduğunuzda inanılmaz ayak ve bacak ağrısı çekiyorsanız, emin olun bu bilgisayar, tv ekranı gibi ekranlar karşısında normalin ötesinde oturduğunuzdan ve hareketsiz bir yaşamı benimsediğinizdendir. Haa buna rağmen aşırı hızlı bir hayat var, bu hıza rağmen nasıl hareketsiziz denilebilir, evet haraketsiziz çünkü beden için düzenli ve belli süre üstünde yapılmadığı müddetçe aktivitenin azlığının faydasızlığı biliniyor. Yani metroya yürümek ya da iki katın merdivenini çıkmak veya otobüse yetişmek için koşmak yetersiz. Ki pek çoğumuz artık bunu bile yapmıyoruz.
    Bu sebeple bu akımlar olur, daha da olacaktır ama iyi midir fena halde tartışılır… Zira yeni neslin yaptığı aptalca işler, kalitesiz işler ortada, özellikle medyatik işlerde ve iş hayatında bu fena halde görülüyor. Eğitimli insan kalitesi bile yerlerde sürünüyor, bi kaç dil bilip gerçek hayata dair bi bok bilmeyen yığınla insan var… Ayrıca o güzelim klasik filmleri şarkıları beğenmeyen ya da 3 – 4 dakikalık bir şarkıyı bile derinlemesine dinlemekten usanan beyin için bence beyin ölümü başlamış demektir. Muhteşem hızlı teknolojik cihazları kullanan bir nesil var okey, ama özellikle gerçek hayatın kollarında aptallıktan aptallığa da savruluyor aynı genç nesil. Bu konuda Idiocracy diye bir komedi filmi var tavsiye ederim. Gelecekte geri zekalılar ya da şimdikine göre daha düşük zekalılar tarafından yönetilen bir dünya, insanlar su içmiyor yerine kola içiyor filan. Esasında trajikomik bir film, tavsiye olunur.
    Ve insan doğaya aittir(ya da aitti), bundan ne kadar uzaklaşırsa, hem kendini hem doğayı yani dünyayı bitiriyor. Ki bugün doğada olmak bile pazarlama mevzusu haline geldi, bu hipster denen, mashup manyağı olmuş tipler alternatif hayatı bile birileri tarafından pompalandığı için öyle yaşamaya çalışıyor. Derinlik sıfır anlayacağınız, dedesinin bildiğinden habersiz yeni keşif yaptığını sanan milyonlar var. Daha acısı bu mash-up kilpleri yapan arkadaşların bir istatistiği yapılsa, çoğunun bırakın dünyaya ya da ülkesine, kendi hayatına bile doğru düzgün bir katkı sunmadığı ihtimalinin çıkma oranı çok yüksek.

    Haa bakın son olarak bi tavsiye daha “Doğadaki Son Çocuk” Tübitak yayınlarından, mutlaka ama mutlaka okunmalı. Varisleriniz iyice azmadan, damarlar daha fazla tıkanmadan… 🙂

    Güzel yazıydı ama sonu bi yere bağlanmamış, sanki sıkılmışsınız. Aklıma gelen yukarıda bahsettiğim şeyin etkisi değildir umarım… 🙂

Yorum Bırakın