21.Yuzyilda Gerceklik: Dokunun!

Dusen Asker. 5 Eylul, 1936 yilinda unlu savas fotografcisi Robert Capa tarafinda cekilen bu fotograf, cumhuriyetci anarsist Federico Borrel Garcia’in Ispanya ic savasi sirasinda vuruldugu an cekilmis. Dustugu yerden bir daha kalkamadi Borrel Garcia ve bu fotograf onun olum anini olumsuzlestirdi. Dunyanin gelmis gecmis en unlu savas fotografi olarak bilinir Capa’nin dusen asker’i. 23 Eylul, 1936 yilinda, cekildikten 15 gun sonra, Vu adli Fransiz magazin dergisinde ilk defa basildiginda buyuk sok etkisi yaratir insanlarda. Bu ilk basimin ardina onlarca farkli yerlerde kopyalari basilir ve ispanya ic savasinin sembolu haline gelir bi fotograf.

 

Yine Robert Capa’dan efsanevi bir fotograf, normandiya cikartmasini olumsuzlestiren kare. 6 Haziran, 1944 ‘de ikinci taaruzda askerlerle birlikte karaya yuzen Capa, bir adet Contax 2 kamera ve bir adet 50mm objektif, uc bes rulo filmle efsanevi kareler cikardi, kendi hayatini buyuk riske atarak. Capa bu cikartmanin ilk ssatlerinde 106 fotograf cektiyse de, Life derisinin Londradaki karanlik odasinda yapilan bir hata sonucu resimlerin cogu yandi, sadece 8 tanesi bu buyuk talihsizlikten kurtulabildi. 19 Haziranda, cekildikten 13 gun sonra, Life dergisinde basildiginda insanlar savasin vahsi yuzu ile daha once hic gormedikleri kadar yakina gelmisler ve fotograflar buyuk sok etkisi yaratmisti.

Usteki kareyi pek anlatmama gerek yok sanirim, tarihden degil gunumuzden ne de olsa. 20 Haziran 2009 saat 19:05 de vurulan Neda Agha Sultan kanlar icinde yere duser ve aninda olur. Yere dusme anindan baslyarak olumune giden son 40 saniye bir cep telefonun kamerasi ile kaydedilir. Ayni gun icinde video once Facebook ardindan youtube’a yuklenir ve butun dunyaya yayilir. Son atmis yilda geldigimiz noktaya soyle kabaca bir bakarsak:

  • Fotograf degil video.
  • Robert Capa gibi efsanevi bir savas muhabiri degil, sokakdan gecen amator birisi cekti.
  • Contax, Leica gibi efsanevi kameralarla degil, ucuz bir cep telefonun kamerasiyla cekildi.
  • Cekildikten 13-15 gun sonra degil, ayni gun saatler sonra yayinlandi.
  • Lokal bir dergide yayinlanip sonra zaman icinde tekrar basilmadi, 24 saat icerisinde viral olarak butun dunyaya yayildi.

Bu bes nokta cagimizi, hani su habire soylenen bilgi ve teknoloji cagini, gozler onune seriyor aslinda. Yasadigimiz cagin fark etmedigimiz teknolojik imkanlari, bilgeye ulasim hizimiz, bilgiyi isleyis hizimiz, bir birimizle iletisim hizimiz. Hizdan basimizin henuz donmemis olmamasina sasiyorum.

Her turlu kanli olum ve vahset goruntulerine gorsel olarak asina, canli yayinlarda savas izlemeye alisik bir toplum icin bile, Nida’nin olum aninin goruntuleri hiper bir gerceklik sunuyor. CNN’in pahali ekipmanli produksiyon canli savas yayinlarina kiyasla cok daha amator cok daha sahici. Bu TV’den Youtube’a geciste yasanan Youtube’da her sey gercek, TV’lerde her sey yapmacik hissiyatinin bir uzantisi bir bakima. Bir bakima da o tatminsiz gerceklik ihtiyacimizin yan urunu. Hep gerceklik istiyoruz ama her verilen gerceklige de alisip buyusunu kaybediyoruz. Sonra, bizi harekete gecirebilmek icin daha yeni bir gerceklik gerekiyor.

Robert Capa’in fotograflari simdi biz de hic bir sok etkisi yaratmasa da zamanin da insanlarda yaratmisti, Nida’nin olum goruntulerinin biz de yarattiginin cok benzerini hem de. Cagimizin ‘Dusen Asker’ fotografi Nida’nin olum goruntuleri. Bu urpertici bir dusunce. Demek ki bir zaman sonra Nida’nin videosunun da Capa’nin fotograflarinin bize su an gorundugu gibi bir zaman da gelicek. En bastan acikca soyleyeyim: Ben orada olmak istemiyorum.

NazIm

Yorumlar
3 Yorum to “21.Yuzyilda Gerceklik: Dokunun!”
  1. löker says:

    Nazım'a kudolar! Pek güzel olmuş. Biraz link verip eğlenceli alanlara ittireyim, polemiklere, komplo teorilerine koşalım.

    1978'de yayınlanan bir kitapla birlikte fotoğraf dünyası, Robert Capa'nın meşhur düşen asker fotoğrafının sahnelenmiş bir fotoğraf olup olmadığını tartışmaya koyuldu. Bir tarihçi, meşhur fotoğrafın devamına ait negatifler bulduğunu ve rulonun tamamına bakıldığında bir iki fotoğrafla bu karenin "çalışıldığını" düşündüğünü yazdı. Google'layınca o kadar çok makale çıkıyor ki… Okuyup eğlenmek için söylüyorum, spesifik bir vurgu yapabileceğim metin yok aralarında…

    Buradan gerçeklik tartışmasının aslında yazıdaki çerçeve içinde nereye düştüğüne, neyle genişlediğine falan bakmak mümkün. Televizyon gerçek midir örneğin? Bize bir gerçeklik verdi, biz ona alıştık ve başka bir gerçekliğe mi açız şimdi?

    Bunlar kıymetli sorular tabii ki… Özellikle sonrasında Youtube'a bağlanırken, aradaki o TV'den dijitale geçiş katmanı açısından, bu sorular kadar kıymetli bulduğum bir tartışmayı Derrida ve Bernard Stiegler yapmışlar.

    Stiegler çok enteresan bir adam. 1978'de silahlı soygundan tutuklanarak dama düşünce, yapacak daha iyi bir şey yok (diye herhalde) düşünerek felsefe okumaya başlamış.

    26 yaşında, kaderin ağlarına düşmesiyle tanıştığı felsefe ile yaklaşık onbeş yıl içinde, yaşayan en önemli düşünürlerden biriyle ortak iş üretir hale gelmek bu konudaki heves, ilgi, yetenek ve ciddiyetinin göstergesi herhalde.

    Doğru hatırlıyorsam, televizyonun bize olumlu beklentilerimizin bir çoğunu vermesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşan tartışmalarının tamamı TV için kaydedilmiş olmasına rağmen beyaz camda hiç tam olarak yayınlanmadı. Konuşmanın çözümleri kitaplaştırıldı, basıldı, çevrildi…

    http://www.amazon.com/Echographies-Television-Interviews-Jacques-Derrida/dp/074562037X

    Özellikle televizyon ve sonrasında tanıştığımız dijital mecralarla ilgili zihin açıcı bir tartışma…

  2. Nazim Keven says:

    Dusen asker fotosunun sahte olduguna dair taze bir haber:

    http://www.ntvmsnbc.com/id/24985195/

    Ama, Richard Whelan noktayi koymus gibi: Fotoğrafın özelliği, simgelediklerinde yatıyor, bir adamın öldüğüne dair bir delil olmasında değil.

  3. Çağatay says:

    Asıl mesele gerçeklik arzusu meselesinden çok bunca medya bombardımanı sayesinde gerçeklere, gerçek acılara başınıza gelmedikçe kayıtsız kalma meselesidir. Bahsettiğiniz videoyu ben de o tarihte izlemiştim. gerçekten dehşet verici bi video, bir insanın ölümüne canıl tanık oluyorsunuz ama burada unutulmaması gereken şey şu; siz o an orada değilsiniz, bir cam ekrandan gerçekliği de sanal olarak yani rahat koltuğunuzda izliyorsunuz. Empati yeteneği diye bir şey var nereden izlersen izle acıyı hissedersin denilebilir, ama görünen ve hayata yansıyon o ki öyle olmuyor. Çünkü vicdansızlık, duyarsızlık aldı yürüdü çevremizde. Eskiden böyle bir şeyi görmeden de başkalarının acılarını paylaşabilen insanlar bugün bunları göre göre adeta taş duvara döneyazdılar. Yanı başlarında birinin başına bi halt gelse ellerini kollarını oynatmadan aynen o ekranlarda izledikleri gibi izliyorlar. İstanbul Kadıköy’ün göbeğinde kapkaç yapılan eşime ne kapkaç esnasında ne de sonrasında ağlarken ve kapkaççının içinden parayı alıp attığı çantasını toplarken bir allahın kulu elini uzatıp yardım etmedimesela. Hatta eşimin anlattığına göre “Aaa kadına kapkaç yapıyolarrr” diye konuşup izleyenlerin seslerini bile anımsıyor eşim. Anlatmaşa çalıştığım şey tam da bu. Yani Capa’nın fotosunun gerçekliği kurgusu önemsiz, sizin orada gördüğünüz şeyden etkilenip etkilenmediğiniz daha doğrusu ne kadar etkilendiğiniz önemli insan olabilmek adına.
    Evet bunun baş sorumlusu televizyondur, sonra da internet. Ama hepsinden çok sorumlu olanı size söyleyeyim 21.yüzyılda daha da vahşileşen kapitalist sistemdir. İstediğiniz kadar alternatif yaşadığınızı sanın, istediğiniz kadar duyarlı olduğunuzu düşünün bu kapitalizmi yenmeden, yeni bir sisteme tüm dünyayı evriltmeden(kastım ille de sosyalizm filan değil, artık neye evrilecekse, ama mümkünse daha insani bir sistem) insani duyarlılığı artırmanın imkanı giderek azalıyor. Açıkça bas bas bağırıyor uzmanlar zaman kısalıyor küresel ısınma felakete dönüşecek diye kimsenin ipinde değil.(Kısıtlı ve bilinçili bir çevreci kitle haricinde). Bu bilinç bugünkü sistemle artacağına azalıyor, baksanıza batılı ülkelerden bile ışid gibi bir örgüte takılımlar var, gencecik çocuklar kafayı sıyırmış halde bir bilgisayar oyununda savaşacaklarını sanarak ülkesini terk ediyorlar. Gerçeklikğin acısını hissedebilmeyi unutmuş, gördüklerinden dehşete kapılmadan izleyebilen yığınlar var. Bu sebeple otobüslerde kulağında kulaklıkla binen yaşlıya yer vermeyen hayvanatlar var, bu sebeple elindeki telefon ekranına bakmaktan boğadan geçerken denizin koksunu, manzaranın güzelliğini hissetmeyen, baksa da sıkılıp hissedemeyen bünyeler var, var oğlu var. Haa diyeceksiniz ki bahsettiğiniz tipler Gezi de ayaklandı; bence o ayaklanma içinde bahsettiğim tiplerden az miktarda vardı. Zaten oradaki gibiler yeterince olsaydı bugün bunları yazmıyor konuşmuyor olacaktık. Bu yazdıklarım tüm dünya için de oranları değişse de geçerli.
    Bir kaç tavsiye, “Her çevrecinin kapitalizm hakkında bilmesi gerekenler- John Bellamy Foster, Fred Magdoff” ve “İklim Savaşları
    Gwynne Dyer” . Ve bu iki kitaptan daha önemlli: “Gelecekteki ilkel – John Zerzan”

Yorum Bırakın