Biçimsel Manipulasyon

Gök yüz tamamen kapatmış,yağmur bulutları ve mikro bir alana sığdırılmış olan bir mutluluk. Biçim. Biçimi manipule etmek, onu değiştirmek ve tekrar sunmak, başka bir formda ve sonra tekrar manipulasyon ve tekrar başka bir biçim. Nokta. Virgül, Ünlem! İki nokta üst üste: noktalı virgül; kısa çizgi- tırnak işareti” soru işareti? Bütün bunlara ihtiyaç var mı yani yağmur bulutları gök yüzünü kapladığında ama yine de bizler küçük küçücük insan parçacıkları mikro alanlarımızda mutluysak eğer yağmayan ama yağmaya başlayacak olan yağmur ve de havadaki karanlığa ve de karamsarlığa rağmen ilk gök gürültüsünü beklerken bizler mutluysak dış dünya umurumuzda değilse karanlığın içine akıp giden bir nehir gibi kararlı ve umursamazsak ve inatla akarsak yine de biçimi oluşturmak için onun kurallarına muhtaç mıyız bu zinciri kırabilmenin bir yolu yok mu ve kırarsak ne olur yağmur mu yağmaya başlar gök yüzünden veya yüzümden ve bu yağmurun yanaklarımdan aşağıya süzülen ve belki de saçlarımın arasından geçip giden bedenimi titreten ve belki bir de rüzgar ile birleşip beni üşüten bu yağmurun durabilmesi için birilerinin onu durdura bilmesi için bir nokta işareti mi koymam gerekiyor neden işaretlerle simgeselleştiriyoruz yaşamımızı ve de düşüncelerimizi duygularımızı kağıda dökerken dökülen yaşlar bilgisayar ekranında bir iz bırakmadığı için mi ünlem işaretlerine ihtiyacım var ya da hayatımın sonuna geldiğimi anlatırken bu sonu bir nokta işaretiyle mi simgelemek zorundayım son tek başına son değil mi başka bir son da mı var ya da belirsizliklerimin merkezine bir soru işareti mi koymalıyım o soru işareti olmadan beynimin içindeki belirsizlik anlaşılamıyor mu noktalama işaretlerinden arındırılmış bir metin ne kadar metindir ve de son bir şey yaşama karşı hayatım boyunca sorduğum soruların yanıtsız kalmasından bıkıp artık sorularıma soru işareti koymama ve böylece onları soru değilleştirme yapma şansım yok mu- peki,her şeye yeni baştan başlayalım,öfkelerimizden arınmış sarhoşluklarımızdan ayılmış olarak. bir soru sorabilir miyim! Demek istiyorum ne soracağımı bilmeden? ama elbet bir şeyler sorabilirim mesela şu gök yüzündeki bulutların nem oranı ne kadar! Diye sorabilirim ama sormuyorum çünkü aslında pek de merak etmiyorum. neden merak edeyim ki! Ve işte sorumu sordum. neden merak edeyim ki. işte soru bu. gök yüzündeki şu bulutların nem oranının ne kadar olduğunu neden merak edeyim ki çünkü ben mikro kosmosumda gayet mutlu mesut bir hayat sürüyorum hali hazırda ve aynı zamanda ben bir nehir gibi de akıyorum kararlı ve umursamaz bir şekilde neden merak edeyim ki! Ama soru işaretlerinin ve cevaplarının dayanılmaz cazibesi bir kadın gibi orada öylece duruyor, İlk kelimeyi bekliyor benden. gözleri ilk kelimeyi beklediğini söylüyor. bir şansım olabilir evet. evet yanına gidip bir iki cümle kursam ve de bir iki güzel söz söylersem bir şansım olabilir. beni beğenebilir. onunla güzel bir şeyler yaşayabiliriz, Ama dur bir dakika. işte soru işaretleri yine beni oyuna getirdi. dayanılmaz cazibesi metaforundan beni tavladı. umut vaat etti ve umut talep etti. ve sonra da beni peşinden koşturdu- peki burada tekrar duralım, algoritmamız yavaş yavaş çözülmeye başlandı. Şimdi yola devam etmeden önce gerçeklik algımızın ayarlarını tekrar düzeltelim. Kuralların içimize yerleşmesine müsaade edelim, yavaşça onlara teslim olalım. Noktanın nerde kullanıldığını, virgülün nerede yardımımıza koştuğunu ve de soru işareti ve ünlem işaretleri ile hangi duygularımız dışa vurabildiğimizi tekrar gözden geçirelim ve de sindirelim. Sakinleşelim.Belki bir sigara bile içilebilir bu esnada. Neden olmasın? Hayat bana istediğimi vermiyor!!! Ben mavi kırlarda uçan yeşil bir kelebek olmak istiyorum, öylesine özgür ve de öylesine mutlu… amahenüzgökyüzündekibukarabulutlarlailgilisorunumuzuçözemedikhalanedenyağmurunyağmayabaşlamadığını
vedenedenmikrobirevrendeyaşamaktaolanbuinsanlarınvedebiranlamdadabizimböylemutluolabildiğimizi
gelmekteolangeceyebulutlarayalnızlığailetişimsizliğeanlaşılamamayaanlatamamayaanlayamamayarağmen
vedeinatlayinedemutluolmamızıbelkidebütünbunlarainatlamutluolmamızıanlayamıyoruzvebelkidehiç
anlayamayacağızçokkomplikekavramlarıanlamayakendinibukadarzorlayanvedebunudabaşarabilenşuinsanoğlu
böylebasitkavramlarıanlamaktanolaylarıaçıklamaktannasılbukadaracizolabilyornedenbirinsanevindeyalnız
otururkenvededüşünceleredalmışkengökyüzündegörünenkarabulutlarhavanınkararmayabaşlamasıbir
depresyontetikleyiciolabiliyorkenbazendegaripbirşekildeaynıkarabulutlarinsnagüçverebiliyorveonumutlu
edebiliyoryadaenazındanmutluluğunublokeetmiyorkelimelerinbirbirleriylekaynaştığıbirbirlerininiçinegeçtiği
vedebirbirlerininiçindeyokolduğubudünyadahayatavemutluluğadairkonuşmakneyeyarar? İşte asıl sorulması gereken soru bu.

Duygularımı dışarı atmak istiyorum, içimdekileri, içimde birikenleri, içimde biriken ve de beni kemirenleri. Ama nasıl. İçimde, beynimdeki nöronlarda depolanmış olan duyguları nasıl dışarı çıkarabilirim. Bir kusma hali düşünüyorum ama bunun için duyguların kelimelere dönüştürülmesi gerekiyor, belki de doğru kelime “çevrilmesi” olacaktı, tam olarak emin değilim. Peki kelimelere ne kadar güvenebilirim ya da kelimelerin oluşturduğu biçime ne kadar güvenebilirim. Bir şiir ya da düz yazı, duyguyu ifade etme aracı olarak ne kadar etkili bir yöntemdir. Belirli dar biçimsel kalıplar içine sıkıştırılmış duygular ne kadar anlatılabilirdir ve de ne kadar anlaşılabilirdir. Dün tek ünlemli bir cümle içinde kullandığım hayata dair bir haykırışımı,bugün tekrar iletmek istersem, yine tek bir ünlem mi kullanacağım ya da ünlem sayısını üçe mi çıkaracağım, bu yeterli olacak mı. Ama bu biçimsel olarak aynı haykırış olsa da duygusal olarak farklı bir tonda ise bunu nasıl iletebilirim. Hiçbir şeyin aynı olmadığı, ben’in aynı olmadığı bu dünyada,bu zamanda,bu anda,nasıl değişmekte olan duygularımı değişmeyen biçimsel kalıplar ve simgelerle anlatabilirim. Biçimin sınırlarını zorlamak, onu manipule etmek, manipulasyonu duyguları anlatım aracı olarak kullanmak, deforme edilmiş biçimi aktarım aracı olarak kullanmak, ya da belki de sadece kaldırıma kendi çizdiğin şekil üzerinde sek sek oynamak. Belki de yapmaya çalıştığım sadece bu….

NazIm

Yorumlar
2 Yorum to “Biçimsel Manipulasyon”
  1. Elif Gündüzyeli says:

    wow! nefesim kesildi.

  2. ayşem says:

    yalnız değilsin…

    The end of the line?
    The Guardian, Friday 4 April 2008

    An unlikely row has erupted in France over suggestions that the semicolon’s days are numbered; worse, the growing influence of English is apparently to blame. Jon Henley reports on the uncertain fate of this most subtle and misused of punctuation marks. Aida Edemariam discovers which writers love it – and which would be glad to see it disappear

    http://www.guardian.co.uk/world/2008/apr/04/france.britishidentity

Yorum Bırakın