İlkbahar, yaz, sonhabar, kış… ve ilkbahar

Üzerine konuştukça içinde kaybolursun, soru sordukça verilecek bir cevap hep vardır. Her zaman bir parça eksiktir bakış açın. Hep arar durursun doğru yönü.

Okuduğum bir kitap “boş ayna” diyordu. Ayna sana seni, olduğun gibi yansıtır. Düşünmeden, yorum yapmadan. Ne zaman ki bir boş aynayla karşılaşırsın, işte o gün…bilemedim doğru kelimeyi bak işte. Birşey olmuştur orası kesin…Bir zen tapınağından geçen yıllardan sonra, bir bar taburesi üstünde düşünüyordu kahramanımız bunu, soğuk bira eşliğinde.

Sonra bir başkasında soruyordu rahip; bir elin sesi nedir diye. Şöyle parmaklarımı şıklatıp evreka diyesim geliyor. Ama bu “koan” meselesinin, tapınaklarda zihinleri sürekli çalışır tutmak için kullanılan bir yöntem olduğunu hatırlıyorum.Usta sana bir koan verir ve onunla uğraşır durursun. Ben parmaklarımı şıklatarak çıksam karşısına herhalde sopamı yer dönerim minderime. Belki de dönmem…Sonra bir bakıyorum ki birileri kitabını yazmış zen tapınaklarında kullanılan koanların. Usta çırak arasında kalması gerekiyordu halbuki…


Zen bir yaşama sanatıdır, zen yaşamı anlama yoludur. Zen basittir nettir. Ciddi midir, şaka mıdır? Zen insanın kendine yakışanı giymesi midir? Zen sadece varolmak mıdır? Öyleyse neden zen? Benim sorulacak bir çok sorum olduğuna göre, birilerinin de verilecek cevapları olmalı.Biri, herşeyin cevabı ölüm diyor mesela, yaşamsa bilinen tek gerçeğe varıncaya kadar geçen belirsizlik süreciymiş. Herneyse…

Yine böyle nefis beyin egzersizlerine salıvermişti beni filmimiz ilk izlediğimde. 2003 Kore yapımı bir Kim Ki-Duk filmi. Geçenlerde tekrar izlediğimde filmi ne kadar geç keşfettiğimi farkettim. İki satır yazayım da varsa başka geciken bir an önce tatsın o zaman dedim.

“İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış ve İlkbahar” bir gölün ortasında yüzen küçük tapınakta yaşayan, yaşlı budist kesişle, çocuk yaşta yanına aldığı öğrencisi arasında, yıllara yayılan ama dört mevsimde anlatılan, bir büyüme, hayatı tanıma, bir erdem kazanma öyküsü. Her ne kadar bu haliyle modern yaşamdan uzak görünsede, anlattığı her mevsimde, insanın yaşamında yüzleşmek zorunda kaldığı önemli bir dönüşüme odaklanıyor. Mevsimler ilerledikçe öğrenilenler ve uygulananlar bir bir çıkıyor su yüzeyine. Böylece geçtiği zamanı ve mekanı aşıp, insan olmanın evrensel özüne dair, dingin bir hikayeye dönüşüyor. Filmin sessizliği sabır gerektirse de manzara ve renkler alıveriyor insanı içine.

Bir sürü sorunun ve cevabın arasında, kayaları yalayarak ağır ve sakin akan küçük suyun üstünde kayan yaprağı kemiren minik yeşil tırtılın hayatı ne kadar da güzeldir halbuki…haydi bakalım, iyi seyirler…

Ou-San

ps: Bu filmin ana temasi olan dongusel varolus konusu da burada.

Yorumlar
Bir Yorum to “İlkbahar, yaz, sonhabar, kış… ve ilkbahar”
  1. fulya says:

    Madem Ogu-san Kim- Ki Duk ustayı andı,burdan kendisine en derin saygilari sunuyorum o zaman.

    Guney Kore aleminin en ve tek kral abisidir kendisi.Fakat farklı olan her şeyi anlamakta ve kabullenmekte her zaman zorluk çeken Kore halki,kendisine ve yapmis olduğu filimlerede ayni davranisi koruyarak yabanci kalmaktadir.

    Urettigin seyleri kendi halkinin anlamak istememesi ve dislamasi kadar uzucu ve kamcilayici bir sey olmasa gerek…

    봄 여름가을겨울그리고봄 , icinde Koreli bir budistin alegorilerinin yogun olarak islendigi cok baska bir film.Beni,filimin icinde derinden etkileyen ve hala unutmatamadigim bir kac tane sahne vardi…Oysa ki filmi izleyeli en az 2 sene olmus …

    Polisler kesis'i almaya geldiklerinde kayigin ordan ayrilmama sahnesi… -Siran gelmeden,bu hayattan alacaklarin ve ogreneceklerin bitmeden bir sonraki basamaga gecemezsin.-

    Buyuk kesis'in kedinin kuyruguyla yere cizdigi harika guzellikteki kanjiler… – Bu zamana kadar bu hayattan alman ve ogrenmen gereken seyleri tam olarak alamadin ve seni yaniltacak seylerin pesinde kosturarak kendine zarar verdin. Simdi,gecis yolunun uzerinde duran bu her bir kelime,seni aydinlatacak ve sana omrun boyunca klavuzluk edecek.
    Bunlara sadece bakmakla kalma.Hepsini tek tek yere kazırken ruhunada kazi.Ve yeniden ogren,ve hep hatirla.Cunku ogreneceklerin bitmeden, hayat mertebesinde bir sonraki adima gecemezsin.-

    Buyuk kesis'in yuzune yapistirdigi kagitlarla birlikte kendini yakmasi…
    -Kulaklarini,agzini ve gozlerini hep "kapali" tut. Ve o sekilde de bu hayattan goc.
    Ben oldukten sonra benim cenaze torenimi yaparak ruhumu ozgur birakacak biri yok. O halde olum anim yaklastiginda bunu erdemli biriye yakisir sekilde ben yapmaliyim.

    Yuzu kapali olarak tapinaga gelen bir kadin ve bir bebek. – Kim olundugunun,ne olundugunun,nerden gelip nereye gidildiginin bir onemi yok.Onemli olan,suanda burada bulunan varlik. –

    Bugun mutlaka bir daha seyredicem bu filmi… Tekrar tesekkurler bu guzel hatirlatman icin.

Yorum Bırakın