Bu Yol ‘Cennet’e Gider!

VAAT EDİLEN CENNET PARADISE NOW Yönetmen: Hany Abu-Assad Oyuncular: Kais Nashef, Ali Suliman, Lubna Azabal
Hollanda-Almanya-Fransa-Filistin, 2005 
35 mm. / Renkli / 90’ “Onlar hem zulmeden hem de kurban olabiliyorlarsa, benim de hem kurban hem de katil olmaktan başka seçeneğim yok.” Birbirini asla bağışlamayacak iki ülke… En korkunç öldürme tekniklerinden biri olan intihar bombacıları… Bu iki çıkmazın içinden seslenen bir film, dünyaya neyi,... Devam...

Dongusel Varolus

Bir kac katmanda birden ilerleyen cok keyifli huzurlu bir kim ki duk filmi “İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar“. Ou-san’in tavsiyesi ile izledigim bu filmin ana konusunu biraz irdeleyelim dedim, filmi izlemeyenlere pek bir sey ifade etmeyebilir bastan soyleyeyim. Insanlar genelde adi mevsimlerden olusuyor diye mevsimlerin simgeselligine takilmislar, baharda doguyoruz, yazin sevisiyoruz, sonbahar bayar, kisin bir tarafiniz donar, yine bahar geldi... Devam...

İlkbahar, yaz, sonhabar, kış… ve ilkbahar

Üzerine konuştukça içinde kaybolursun, soru sordukça verilecek bir cevap hep vardır. Her zaman bir parça eksiktir bakış açın. Hep arar durursun doğru yönü. Okuduğum bir kitap “boş ayna” diyordu. Ayna sana seni, olduğun gibi yansıtır. Düşünmeden, yorum yapmadan. Ne zaman ki bir boş aynayla karşılaşırsın, işte o gün…bilemedim doğru kelimeyi bak işte. Birşey olmuştur orası kesin…Bir zen tapınağından geçen yıllardan sonra,... Devam...

Ilha das Flores/Çiçekler Adası

Bay Suzuki, bir Japon. Brezilya’nın Porto Alegre eyaletindeki bir bahçede domates topluyor. Domates: insanların çeşitli biçimlerde yemek suretiyle tükettiği bir sebze. İnsan: Komplike zekaları, duyguları ve oynak eklemleriyle diğerlerinden ayrılan bir memeli türü. Japon: Beyaz tenli, çekik gözlü, düz saçlı bir insan türü. Bay Suzuki domatesleri yemek için toplamıyor, bir markete götürülüp diğer insanlara para karşılığı satılması için... Devam...

The Revolutionary Road

(biraz spoiler olabilir, izleyip okumak daha mı faydalı acaba?) şahsen kendi adıma amerikan ailelerindeki dramı anlatan filmlerden çok sıkılmış durumdayım. ya da eskiden başarılı olan ama hayatı bir şekilde tepetaklak gitmiş, fakat sonradan kici toplamaya çabalayan adamların hikayesinden (ama bu başka bir yazının konusu).. oscarlara ne kadar güvenirsiniz bilemem ama ben şahsen çok fazla saygı duymam, yine de her sene takip ederim kim ne kazanmış diye.... Devam...

The Fountain

the fountain, aronofsky ‘ nin kafasini mesgul eden insanin varolusu ve dogayla iliskisi ile ilgili temel sorunsallari daha iyi anlamamizi saglayan, pi ve requiem for a dream ile kavramsal olarak cok fazla ortak yonu olan bir film. filmin siirselligi, senaryosu, hikayesi, sinematografisi, muzikleri super duper de benim bunlarin hepsinden ote ilgimi ceken ise bu filmin aronofsky nin daha onceki filmleri ile olan sinematografik ve daha da onemlisi kavramsal organik bagi. simdi... Devam...