The Revolutionary Road


(biraz spoiler olabilir, izleyip okumak daha mı faydalı acaba?)

şahsen kendi adıma amerikan ailelerindeki dramı anlatan filmlerden çok sıkılmış durumdayım. ya da eskiden başarılı olan ama hayatı bir şekilde tepetaklak gitmiş, fakat sonradan kici toplamaya çabalayan adamların hikayesinden (ama bu başka bir yazının konusu)..

oscarlara ne kadar güvenirsiniz bilemem ama ben şahsen çok fazla saygı duymam, yine de her sene takip ederim kim ne kazanmış diye. bu sene kate winslet’ın the reader ile en iyi kadın oyuncu ödülünü aldığını duyunca revolutionary road (rr) filmini aklımın bir kenarına yazmıştım. fakat işin içinde leonardo dicaprio olduğunu da görünce bir önyargıyla son zamanlarda oynadığı filmler gibi (farklı kıtalarda geçen, ajanlı filmler) bir film sanmıştım rr’yi de, o yüzden izlemeyi biraz ertelemiştim..

bu aralar izlediğim filmler ilginç bir şekilde insan ilişkilerinin en doğal örneklerini sunmakta. lost in translation filmini de bu yüzden çok sevmiştim. gerçekti. yavaştı. bill murray’in kimi filmleri de, doubt filmi de böyleydi. film bittiğinde evet, iki kişi arasında gerçekten bu dialoglar yaşanır, bu gelgitlerin hepsi hayatta da var, aynı anda olan tonlarca hikaye değil, daha çok iki kişinin arasında geçen gerçekçi haller, kavgalar, karakter yalnız kaldığında düşünceli bir şekilde tavanı izlemeler.. bu tarz filmleri her izlediğimde seviniyorum.

film hakkında kısa bilgi: sam mendes jarhead ve american beautyi de çeken yönetmen. müzikler de thomas newman (bu gerçi çok belli) rr bir fantazi filmi değil. kahramanlar ya da aksiyon yok filmde. su gibi akıyor….. bir yandan da bir aşk filmi aslında. hayatın durağanlığı.. sana getirdikleri.. ve hayallerini satmak. hepimizin zaman zaman aklından geçen “buralardan gidelim, hayallerimizin peşinden koşalım, gençken değilse ne zaman” düşüncesinin bir yorumu.

leonardo dicaprio ve kate winslet olarak düşünürsek filmin ortasında aklıma titanic geldi. her ne kadar bir sürü insan filmi sevmese de bence titanic sinema olarak yeterli bir filmdi, gösterildiği sırada biz “hayata farklı bakan, böyle piyasa, tiribünlere oynayan şeylerle işi olmayan radikal” insanlar arasında filmi beğenmemek moda olmuştu nerdeyse ama ağlak zırlak kısmı dışında bence başarılı bir film olmuştur titanic hep.


herneyse, filmin ortasında şunu düşündüm: rr aslında bir şekilde belki de titanic’teki çok aşık, birbiri için herşeyi yapabilecek olan çiftimizin gelecekteki haliydi. leonardo di caprio filmin sonunda ölmemiş, ve biz devam filmini izliormuşuz gibi düşündüm. (sanki oyuncuların böyle seçilmesinin bir şansı olarak titanice kimi göndermeler de var gibi geldi bana. misal kate winsletin arabada seviştiği sahnede adamın elini cama dayaması vs..)

filmin konusuna girmek istemiyorum hiç, ne anlattığının yanında nasıl anlattığının daha önemli olduğunu düşünüyorum. her zaman bağımsız filmlerde oynamayı sevdiğini, aslında bir yandan “bizim gibi bir insan” olduğun çok kereler okuduğum kate winslet’ı 1950li yıllarda yaşayan, hayalleri olan, bir yandan da evi derleyen ama kocasını çocuklarından daha çok seven olgun bir kadın olarak izlemek harika bir tecrübe. aralarındaki kavga sahneleri sinirlenince defalarca izlenebilcek kalitede ve gerçeklikte. hatta filmin kimi yerlerinde lütfen birazdan tekrar kavga etsinler diye bile geçirdim içimden.

iki insanın özelini izlemek (sevişmek değil) gerçekten hayatta var olan kavgaları aktarabilen filmleri izlemek bir şekilde kendimi daha normal hissettiriyor. sanki yakın iki arkadaşımın evine kamera koymuşum da onları gözetliyormuşum ve herhangi birinin yaşadıklarını onlar da yaşayabilirmişi kendime ispatlar gibi. dışardan ideal çift, özel çift gibi görünen bir ikilinin yakınına girmek.. belki de filmin en ama en gerçek dialoglarını izlediğimiz sahne ikilimzin ve kendilerine evi kiralayan ailenin “deli” oğlunun aklından geçenleri saydığı sahne…

rr kesinlikle izlenmesi gereken ya da sinema diline ve tarihine yeni bir anlam katmış bir film değil ama tıpkı doubt ve lost in translation gibi gerçekçi ve vurucu bir film bence. uzun olmasına rağmen 1 dakika sıkılmadan izlenebilir. ama biraz ruh haliyle ve isteğin de olması lazım kanımca.

Yorum Bırakın