yollarda motoruyla bir kız çocuğu

Sevgili prenses, hep Tuna ve Nazım’ın mı yol hikayelerini okuyacaksın? Gelmiş geçmiş en üşengeç ama bir o kadar da üşenmeyegeç yazarın olan Çağlar kişisi bu yaz poposunu tuttu senin için motorunun tepesine attı, İstanbul’dan çıkıp güzide ülkemizin güney sahillerinde motoruyla 1.807 km yapıp geri geldi. Biliyosun ki herşey o sıkıldığın odanda hayatına biraz heyecan gelsin diye seninle yeni deneyimleri, bilgileri ve yolları paylaşmak için,... Devam...

[Cadı Kazanı] Gerilla Komedyen Bill Hicks

Temmuz sıcağının en civcivli döneminde Kaş’ta Nazım’la ortamlara akma girişimlerimiz çoğu sefer hezimetle noktalandıkça her zamanki gibi boş bir ev bulup çöreklenmeye karar verdik. Prenses’i sıkı bir rotbalans ayarından geçirip, stok yazı toparlama gibi önemli işlere de el atacaktık. Sonuçta vaktimizin büyük bir kısmını olmayan biyografiler için fotoğraf çekimleri düzenleyip, olmayan tariflerle tiramusu yaparak geçirdik. Nihayet... Devam...

mahsur kalmak

fırtınanın geçmesini beklerken Uzun bir aradan sonra gene buralardayım. Yakınlarda değildim ama mektuplarını takip edebildim. Fark ettim ki bizim ekip bir şekilde dünya üzerine homojenize bir şekilde yayılmış. Anladığım kadarıyla Birleşik Devletler’den Hindistan’a kadar uzanan kollarımızla bir haber ajansı gibi olmuşuz. Ben mi? Seni biraz ihmal ettim biliyorum ama bu kışı gezerek geçirdiğimden elim klavyeye pek gitmedi. Birşeyler yaşarken... Devam...

Sınır Tanımayan Lağımcıyım Beeeeen!

Kanlı klinik atıkları hastanenin önüne atarsan etrafta soteye yatan köpek onu yer. Avlunun ortasına sıçarsan sinek yapar. Atıksu kanalının üstünü kapamazsan sıtmadan kırılırsın. İç mekanların köşe kısımları tükürülmek ya da işenmek için tasarlanmış zulalar değildir. DDT bir parfüm cinsi değildir. Kime diyorum prenses? Seni hintli bir prensle evlendireli çok zamanlar geçti. Ama bu hintli abilere temel hijyen kurallarını öğretememişsin... Devam...

Lanetliler Kraliçesi: Diamanda Galás

Sevgili Prenses, Varoluşun “amacına” dair inancımız ne olursa olsun, dünyadaki serüvenimize acının dürttüğü bir çığlıkla başlıyoruz ve bu gerçeği pek sevmesek de, burada öğrenmemiz gereken derslerin hatırı sayılır bir bölümünü, acı eşliğinde öğreniyoruz. İnsan deneyiminin böylesine temel ve sevimsiz bir parçasının, sanatta, özellikle temsili olmayan doğasıyla diğer sanat dallarına göre nispeten daha nüfuz edilebilir kalan müzikte... Devam...

Hint Sinemasında Bir Türk Mağdur

Babaannemin evinin bahçesinde bitişikteki yazlık sinemaya açılan bir kapı vardı. Sinemacı Cemal Amca’nın dedemle dostluklarından dolayı o kapıyı iptal etmek sözkonusu bile olmamıştı. Yazın her haftasonu sinemaya beleş girişin yanı sıra; o sıralar pek revaçta olan gazoz kapağı biriktirmek konusundaki rekabette bizim mahallenin ön sıralarında olmamı sağlardı bu ayrıcalık. O günleri gazoz ve çekirdek kokusuyla hatırlıyorum. Yüzlerce kilo... Devam...

Saraswati Bayramı

(ya da Hintlinin hoparlör ile imtihanı) Sevgili Prenses Karlı İstanbul’dan güneşli Hint diyarına göçümün birinci haftasındayım. Bihar eyaletinin Hajipur şehrinde gürültüden kafamı yastıkların altına gömerek geçirdiğim gecelerin ardından ne oluyor lan dışarıda konulu araştırmamın sonuçlarını seninle de paylaşmak isterim. Meğersem ben Saraswati Bayramı denen çılgın kutlamanın kurbanıymışım. Allah jeneratör ve hoparlörü yaratırken... Devam...

var olabilmek için işgal!

İnsan bazen tek başınayken varlığının yaşadığı toplumda epey değersiz, arzuladığı ve istediği biçimdeki hayatın “diğerleri”  için epey önemsiz olduğunu düşünür de sesini çıkartıp “ama ben böyle olsun istemiyorum ki…” demesi kolay olmaz. Ancak bu hissini “diğerleri”yle paylaştığında önemsendiğini ve “diğerleri”nin de kendisi gibi hissettiğini gördüğünde cesaret alır, özgür iradesinin... Devam...

Delilerin Rönesansı: Japonya

Memoirs of a geek-sha: And I’m still alive! —-varan 2—- Hiç hız kaybetmeden konuya geçen yazıda kaldığımız yerden devam ediyoruz. Nerde kalmıştık? Hmm evet biz burda bu şekilde takılırken Japon yaşıtlarımız nerelerde, ne şekillerde takılıyor? Gyaru gal’lar: Kogal – GanGuro – Yamanba Klasik Kogal Serbest kıyafetli Kogal İyice zıvanadan çıkmış Kogal Kogallara “seksi liseli kızlar” diyebiliriz. Ama kogallar... Devam...

[haftanın videosu] conté animated – thought of you

İki ve hatta üç boyutlu animasyon teknolojisi her gün, her saat bir adım daha öteye gidiyor gibi geliyor bize, Prenses. Yıllarını Hollywood animasyon piyasasında geçirmiş, senin Warner Bros benim Dreamworks dinlememiş Ryan Woodward abimiz iki boyutlu animasyonu leziz bir çağdaş dans parçasına giydirip Conté Animated projesi altinda Thought of You‘yu ortaya çıkarmış. Proje ve ilginç kişiliğiyle bizi bizden alan Ryan abiyle ilgili daha fazla bilmek... Devam...

Atina İsyanda

Sevgili Prenses, Sana yaşlı gözlerle yazıyorum. Burnumda bir sızı, genzimde yanma. Ağlamıyorum. Ağlasam sevincimden heyecanımdan ağlardım. İnsan onurunun, dayanışmasının zorbaya karşı duruşuna hislenirdim. Göz yaşlarım Atina’da Syntagma Meydanında şuursuzca atılan gaz bombalarından menkul. Memleketim polisinin güzelim biber gazı varken ben kalk Atina’da biber gazı ye. Türk polisine karşı mahcubum. Suyun öte yanı herşeyiyle bize benziyor.... Devam...

Sivil İtaatsizlik

Sevgili Prenses, rolex yacht-master imitation Seçim öncesi kaostan memleket yorgun düşmüşken yaratılan, üretilen gündemlerin ötesinde evrensel kavramlar ve anlamları üzerine konuşmaktan yanayız. Toplumsal şiddetin tavan yaptığı, rejimin otoriter araçlarını sonuna kadar kullanmaktan çekinmediği bu kaotik zamanlarda itaat etmeme halini, şiddetten arınmış dili ve eylemi konuşmak sağduyudandır dedik. Aklımıza güzel insan Melda Keskin‘in yıllardır... Devam...

Tekne nedir? Ne değildir? 1

Kayık Çocukluğumun geçtiği İstanbul’da genel olarak ‘tekne’ diye bildiğim su üzerinde yüzen şeylerin sonrasında taşındığım Akdeniz civarında ‘kayık’ olarak adlandırıldığını öğrendim. Akdeniz insanı su üzerinde yüzen herşeye istisnasız olarak ‘kayık’ diyor. Benim için kayık, kürekle çekilen, kamarasız bir araç iken buranın insanı koca motoryatlardan ufak sandallara kadar herşeye kayık diyor. İlk... Devam...

Evet et yemiyorum, hayır aç değilim

Yok yemiyorum, Prenses, et yemiyorum. Bir sürü başka şey yiyorum, içiyorum, sağlığım, gücüm, kuvvetim, hafızam yerinde sen sıkma canını. Ama anla artık beni, et YE-Mİ-YO-RUM! Vejetaryen olmak sosyal anlamda böyle zor bir şey işte, her ortamda en az bir kişi et yememe seçimini ve/veya et yemekten hoşlanmama halini sorgular da durur. İşin zor kısmı, bu sadece ilk defa girdiğin bir ortamda değil, 15 yıldır et yemediğini bilenlerle çevrili geleneksel... Devam...

Modern Tokyo’nun Moda Savaşçıları

Baştan söyleyeyim, bu bir kaç parçaya bölünecek uzun bir yazı dizisi olacak. (Evet biliyorum ben bu sitenin Fidel Castro’suyum.) Bu uzun yazma meselesiyle ilgili hep bir takım güzellemeler duydum. Kısaca yazarlara tembihlenen şu: “İnternet kullanıcısının odaklanma süresi çok kısa olduğundan yazıları kısa ve öz tutmalıyız.” Yoksa.. yoksa.. kuş uçar, yaprak konar. Hepimiz onca koşturmacanın içinde kısa mesajlarla ve Facebook duvarlarıyla... Devam...