Güney Amerika Pedallarımın Altında

Merhaba Sevgili Prenses,

Seninle merenbey sayesinde yaklaşık dört sene önce tanıştım Prenses. Sana mektuplar yazan insanları etiyle kemiğiyle tanımasam da okudukça çok sevdim. Bugün içlerinden biri Prenses’e mektup yazmak ister misin? diye sorduğunda gözlerime inanamadım Prenses. Birincilik teli almış kadar sevindim.

İyi de bu kadar akıllı, bilimle, sanatla, dünyayı kurtarmakla uğraşan bu insanlar neden “seni seçtik pikaçuuu!” demişlerdi. Çünkü işi gücü bırakıp bisikletle Şili’ye gitmeye karar verdim de ondan. Öyle birden olmadı tabii. Annemi ikna etmek iki yılımı aldı prenses, işi bırakmam ise altı ay sürdü. Bu sırada couchsurfing vasıtasıyla evimi yabancılara açtım. Gezginlerden “gitmeyi” öğrenmeye çalıştım. Bir sürü güzel ve cesur insanla tanıştım. Hep içimdeydi “gitmek” duygusu prenses sana nasıl anlatsam bilemedim anadilimde bunu anlatacak kelime bilmiyorum ama “wanderlust” kelimesi birebir anlatıyor bu tarifsiz gitmek duygusunu. Yabancılardan sonra sosyal ağlar ve günlükler sayesinde kendi ülkemizden seyyahlar ile tanıştım. İçlerinden biri, sen de tanırsın prenses Gürkan Genç bisikletle Japonya‘ya gitmişti. Tanıştığımızda o kadar alçakgönüllüydü ki bana da cesaret verdi. Yanlış anlaşılmasın boş gaz değil, olabilecek kötü olayları da konuştuk.

Türkiye’de sevdiğim bir arkadaşımla Afyon Kütahya arası bisiklete bir haftalık bir idman yaptık. Çok süper bir bisikletçi değilim, hatta sakarım. Geçen bisikletimi üzerinde çantalar yokken ayağıma düşürdüm prenses, sağ ayağımda 48’li orta göbek dişlinin hatırası var. Benim için bisiklete binmek bir yarış değil, bir hayat biçimi oldu. Başlangıçta ben de emin değildim. Ama bisikletle seyahatimin yedinci gününde tanıştığım biri “unutma bu senin hayatın ve senin maceran istediğin gibi kararlarını değiştirebilirsin” dedi. O an sanki biri bana kafamın içinde hala duran minik hücrenin anahtarını verdi diyebilirim. Tabii ya binemezsem binemem, gidemezsem gidemem dedim içimden kime ne 🙂

İşi gücü bıraktım, ofisler bana dar geldi. Ucuza bilet buldum ABD’ye uçtum. Halam Orlando, Florida’da yaşıyordu. Sağ olsun bana yuvasını açtı tabii bu yaptığıma bir anlam veremedi. Annemden sonra bir de onu ikna etmem gerekti. En sonunda 14 Ekim 2012 Pazar sabahı küçük yeşil bisikletime atlayıp yola koyuldum. Yapabilir miyim ki, yapıyorum galiba diye diye şu an Puerto Escondido, Oaxaca – Meksika’dayım. Uzun bir ara verdim ispanyolca öğrenmeye çalışıyorum. Yola devam tabii gidecek, görecek bir sürü ülke bir sürü insan var.

Bugüne kadar neler mi oldu?

İlk gün Florida kara ayılarıyla tanıştım. Çadırda uyurken gece üçte genç bir kara ayının neredeyse karnıma basmasıyla uyandım

İkinci gün Maggie Jones isimli toprak yolda ki Florida’da toprak yol toz kum demek, yaklaşık 6 mil yani 8 kilometrenin üzerinde düşe kalka bisikleti itmek zorunda kalınca sol elimi incittim. Üç ay boyunca sol serçe parmağım diğer parmaklarımdan ayrık kaldı. Yüzük ve serçe pamaklarım bileğime kadar hissizleşmişti ve elimin gücü de %40 azalmıştı.

Tallahassee’de bir daha kalbim böyle çarpmaz derken hala bir ümit aşık olabileceğimi öğrendim. Heyhat herkesin kendine göre bir düzeni vardı ve ilk iki gün ağlaya ağlaya pedallasam da yola devam ettim.

Madison’da kelimenin tam anlamıyla hamburgerci dükkanında geceyi sokakta geçirmekten kurtarıldım. Genç bir kadın beni evine davet edip, yemeğini paylaştı. ABD’de tanıştığım ilk yerliydi. (yerli kızılderili manasında :))

Pensacola’da 80 yaşında doğum gününü 80 kilometere bisiklete binerek kutlayan Gery ile tanıştım. Mide kanserinden dolayı önce midesinin yarısı sonra tamamı alınan Gery peşpeşe her iki kolunu da kırdığından dolayı artık bisiklete değil trike denen 3 tekerlekli bisiklete biniyor.

NOLA’ya (New Orleans – Louisiana) vardığımda şöyle bir haritaya bakayım kaç mil yapmışım dediğimde 700 mil pedalladığımı öğrenip kendimi çok sevdim. Artık emindim Şili’ye gidebilecektim. İstanbul’dan sonra nerede yaşamak istersin diye sorarsan prensen NOLA diye cevap veririm. Sıkıntısı, esrarkeşi, kasırgası, müziği ve dokusuyla ABD’de gördüğüm eyaletlerin içinde en bambaşka olanı.

Pecan Island’da Juanita sayesinde David ve Hannah ile tanıştım. Beni çırakları olarak kabul ettiler. Dumpsterdiving yani market çöplerinden yemeğimizi çıkarmayı, marketlerde ucuza alışveriş etmeyi öğrendim. Bu küçük gruba katkım ise birincisi “breadman” yani ekmek dağıtıcılarına marketlerden aldıkları günü geçmek üzere olan ekmekleri ne yaptıklarını, ödünç alıp alamayacağımızı sormak böylece bedava ekmek alabilmek ikincisi aynı soruyu pastanelere sorarak tatlı poğaça vs bedava almak oldu.

Guadalajara’da ilk kez araba çarptı, düştüm ama bi şey olmadı.

Yine Guadalajara’da bisiklet doktoru diyebileceğim inanılmaz dost canlısı Bernardo Lizardi ve en az kendisi kadar dost canlısı eşi Margaret ile tanıştım. Bana ve benim gibi turculara kapıları ardına kadar açık. Hiç üşenmeden bisikletime bakım yapabilmem için yardım edip tüm alet edevatını kullanmama izin verdi. Kendisinden çok şey öğrendim. Ancak koca Meksika’da gerçekten bisikletten anlayan başka birine henüz rastlamadım.

Arbol de Tule yani Tule Ağacı (bir çeşit sedir) tanıştığım en yaşlı canlı. Ancak her geçen gün azar azar öldüğünü bilmek hüzün verici.

Meksiko City’den Cholula’ya giderken 3200 metre irtifaya kadar çıktık. Meksika’da pedallarken hergün en az 1000 metre irtifa kazanıp kaybetmeye alıştık.

Şimdi Pasifik sahilinde küçük bir şehirdeyim hatta belki kasaba desek daha doğru okyanusun dip akıntılarına alışmaya çalışıyorum. Bikinimin altını tuta tuta okyanustan kaçmayı öğreniyorum

Maceralarım Gürkan Genç kadar heyecanlı ve tehlikeli değil, belki daha şanslıyım, belki bundan sonra çok acayip şeyler olacak inan ben de bilmiyorum prenses. Bildiğim tek şey yola çıkınca önümde uzanan yolun sadece bana yazılmış bir mektup gibi her pedal çevirişimde yavaş yavaş açılmasından aldığım hazzı can erikten almadığım. Bu iş buraya kadarmış düşüncesi kafamda yeşerirken tanıştığım nice güçlü ve azimli insandan aldığım cesaret ile dünyayı bile dolaşabilirim.

Benim için uzun yol bisikleti bir nevi meditasyon diyebilirim. Yokuş çıkarken kah merenbey’le NOLA’da buluştuğumuzu karşılıklı Abita Amber içtiğimizi hayal ediyorum konuşma repliklerine kadar 🙂 kah İstanbuldan arkadaşım Serdar ile rakı içmeye gittiğimizi hayal ediyorum. Kah anneme sarılıp uyuduğumu hayal ediyorum, kokusu bile burnuma geliyor pedallarken. Ama bu hayallerin içinde o kadar uyanığım ki yola çıkan geyiklerin bileklerinin ne kadar ince, ne kadar zarif olduğunu fark ediyorum, selam veren insanlara selam vermeye çalışıyorum (hala tek elimle bisiklete binemiyorum), tüm duyu organlarım, coşkulu bir senfoni icra ediyorlar sanki. Hiç olmadıkları kadar aktifler. Bisikletimle yolculuğa çıktığımdan beri gerçekten görüyorum, dokunuyorum, kokluyorum ve tat alıyorum prenses.

Bayrak ve bisiklet bilgisayarı taşımıyorum. Kendi ülkesinde kök salmamış, hep başka ülkeleri, yerleri merak etmiş biri için bayrak ağır bir yük. Bisiklet bilgisayarı dersen evet hergün kaç kilometre gittiğini, ortalama hızını filan bilmek çok güzel ama pek umurumda olmadığı için bir de param yetişmediğinden bulaşmadım prenses. Böylesi çok daha eğlenceli, sabah en güzel gün doğumlarına kalkmak ve gün boyu güneşi takip edip yol almak, güneş batmadan kalacak yer bulup en güzel gün batımlarında yemeğimi kaşıklamak.

Şimdi içinden diyorsundur, tuzu kuru maşallah işten istifa etmeler, bisiklet almalar filan. Tuzum kuru değil, bir bütçem ve sponsorum yok mümkün olan en az parayı harcamaya ve günlük 20 TL’yi geçmemeye çalışıyorum elimden geldiğince. Kısa süreli işlerde yemek ve yatacak yer karşılığı insanlara yardım ediyorum. Bu özet beni kesmedi dersen maceralarıma buradan ulaşabilirsin.

Gözlerinden öperim prenses

Elif Üzer

Yorumlar
4 Yorum to “Güney Amerika Pedallarımın Altında”
  1. ayşe sevim says:

    Annenin seni çok sevdigini sakın unutma…. başarılarını takip ediyorum seninle gurur duyuyorum dualarım seninle….

  2. Tuna says:

    Sevgili Elif, icten mektubun gonlumu aydinlatti. boyle gidiyorsan zaten yollar gul gibi acilir onunde. wanderlust icin ben “gitim geldi” diyorum cisimin gelmesi gibi bir hissiyat oldugu icin. yoluna bizi de ortak ettigin icin cok mutluyum. lutfen prenseste yazmaya devam et.

  3. Çetin says:

    iki kelime gerek bizim gibi turculara ; bol şans…

  4. cok guzel bir yazi.yolun acik olsun.son 2 paragrafin cok guzel aciklamis herseyi.benim de guney amerika tur planim var.ve senin yazin beni rutin is hayatimdan cikartip bir esinti gibi geldi.bisiklet yolculugunda pedalina,guzel yazilarinda bilegine saglik.

Yorum Bırakın