Yağmurlu bir Nisan günü

Bugün Hrant’ın öldürülüşünün üstünden altı sene geçtiği gün Prenses.. Hesapsız kitapsız altı sene.. Sana bana belki su gibi akıp giden ama birileri için de savaşlarla, nefretlerle beslenen fakat yine de umudun varolduğu, belki de derini yırta yırta geçen altı sene.

Bugün ondokuzocak, bilerek harflerle yazdım ki rakamın silüetine olan alışkanlıkların harfle görünce dikkatini daha bi versin diye. Neden mi? Çünkü prenses ondokuzocak bir kırılmadır. Hani mesela dinazorların yok olması gibi, atom bombasının Hiroşima’ya düşmesi gibi, algıların, tarihlerin, kokuların, seslerin, aşkların kırılmaları kadar önemli bi tarihdir ondokuzocak.

Nefret kelimesini hangi sıklıkta kullanıyorsun Prenses?

Nefret nasıl bi şey? Ben bazen kızgınlıktan salyalarını akıtan, zincire bağlılığından çıldıran köpeğin, dişlerinden dökülen tükürüklerine benzetiyorum. Islak, biraz yapış yapış, en son yenmiş yemeklerin minicik parçaları içinde, sarkan, bulaşan, aşağılamaya müsait. Mesela ben böyle nefret etmeyi bilmem Prenses, etrafımda da böyle nefret dolu insanlar olsun istemem, tükürükten hoşlanmam, ama nefretleri tükürükle karışanların gözlerinden hep korkarım, elim ayağım  birbirine dolaşır.

İşte hep ondokuzocakla ilgili içimin acıdığı noktalardan biri de budur. Hrant Dink dünyada en son nefret edilebilecek insanlardan biridir. Bunu basit bi cümle olarak yazmıyorum; dünyada yaklaşık yetmişmilyar insan yaşıyorsa o kadar insanın en sonuncusudur. Böylesi bi adamı kırdıkları ve bizi de kırdıkları için ondokuzocak gerçek bir kırılmadır. Kırılmak kolay kolay birleşmez, kaynamaz, eski haline dönmez, izi kalır; bi yaprağın ağaçtan düşerken dalında kendinden bıraktığı iz gibi değil, dünyanı tekleten bi iz. Ağır bişey Prenses. Pis bi şey yani.

Sevgili Prenses senin canını sıkıcak değilim, biz bir canlıyız biliriz. Bu hafta sana bi video seçtim, geçen sene yağmurlubirnisan günü Ayşe Tütüncü’nün özverisiyle Çıplak Ayaklar‘da yanyana gelen 44 müzisyenin bi Ermeni türküsünü yorumlamasını dinleyeceksin. yirmidörtnisan Ermenilerin bindokuzyüzonbeş soykırımını andıkları gün. O gün, ikiyüzelliiki aydını Haydarpaşa’dan trene koyup yolluyorlar İstanbul’dan, ertesi gün bi kalkıyorsun düşün Prenses günlük gazete yok, milletvekilin yok, doktorun yok, edebiyatçın yok, işte bu ondokuzocak’ı bu yirmidörtnisan videosuyla hatırlayalım dedik. Bunu dinledikten sonra Prenses tükürüğün kuruyacak muhtemelen, bir bardak su iç. O su kadar basit aslında herşey çünkü, su yolunu bulur Prenses, bak bi de buraya Hrant’ın 23,5 nisan adlı yazısını ekledim ki nasıl bir insanın yokedildiğini anlayasın diye.

Hade sağlıcakla kal. -Mihran Tomasyan

Yorumlar
Bir Yorum to “Yağmurlu bir Nisan günü”
  1. elif says:

    Her dinleyisimde tuylerim diken diken oluyor, burnuma islak toprak kokusu geliyor… Her bir muzisyen cok icten calip soylemis, keske ciplak ayaklarda canli dinleyebilseydim. Tesekkurler.

Yorum Bırakın