Cuando el tecolote canta… el indio muere

(Ne zamanki baykus oter, o zaman bir yerli olur)

Bu orta amerika atasozunu gectigimiz haftasonu gelisen olaylar olmasaydi hayatimda asla duymayabilirdim. Batil inanclari olan bir insan degilim. Hayata bakisimi materyalist bir perspektife oturtsam da ilginc tesadufler ve hayatimin akis sekli beni algimin otesinde bir seylerin daha olup bittigi konusunda ikna etmeye basliyor bu gunlerde. Anlatacagim olaylar serisi cok mu normal karar veremedigimden hikayemi sizlerle paylasmaya karar verdim. Bir yandan da yazarak zihnimi berraklastirma cabasi aslinda bu.

Cumartesi sabahi Guatemala’da, Atitlan Golu kiyisinda, Jaibalito koyunde harika bir gune uyandim. Yanardaglarin golgesinde, Aldous Huxley’in dunyanin en guzel golu dedigi yerde; polarize bir gokyuzu ve dumduz ruzgarsiz bir atitlan sabahi. Golde yuzmekten daha dogal bir eylem dusunemedigimizden, arkadasim Sofia ile birlikte iskeleye dogru yuruduk. Bu sirada suda tuylu bir kus gozume carpti. Bir sure izledikten sonra su yuzeyinde yuzmekte olan hayvanin bir baykus oldugunda karar kildik. Arada kafasini kaldirip nefes almaya calistigini gorunce henuz olmedigini anlayip kurtarma cabasina giristik. Baykusun bulundugu yer golun oldukca sazlik oldugu bi yerdi. Suyun alti yuzeye kadar yosun ve otlarla kapli oldugundan yuzerek baykusa ulasmak oldukca zaman aldi. Sonunda baykusa arkasindan yaklasip yavasca ayaklarindan cekerek karaya cikardik.

Kurtarma dalgici egitimi aldigimdan beri herhangi bir insani kurtarmam gereken bir durumda kalmamistim. Kurtardigim ilk canlinin bir baykus olmasinin ne tur bir ironi oldugunu dusunup hafifce gulumsedim. Ama uzerinde pek durmayip bitkin durumdaki baykusun burnuna huni ile hava ufleyip kendine getirdik. Gunun ilerleyen saatlerinde baykus kuruyup kendine gelmeye basladiginda uygun bir kosede rahat bir yer hazirladik baykus icin. Aksamustune dogru diger bir kac arkadasla birlikte Sofia’nin evinde otururken gozume bir ruya tabirleri kitabi carpti. Tamamen ciddiyetten yoksun bir sekilde baykus basligini actim ve okumaya basladim. Ozetle baykusun ani olumun isaretcisi oldugu yaziyordu. Tabi ki hicbirimiz durumu ciddiye almadik. Hayra yoralim hayrolsun yaklasimi genel olarak bu durumlar icin olsa gerek.

Aksam saatlerinde yasadigim maya koyu Santa Cruz’a, patikadan yarim saatlik yuruyusle ulastim. Jaibalito’da kalan ekiple Cumartesi gecesi partisinde Santa Cruz’da bulusmak uzere sozlestik. Gece saat 10 siralarinda butun koyun kosarak Santa Cruz iskelesine hucum ettigini gorunce ne oldugunu anlamak icin kalabaliga karistim. Santa Cruz ve Jaibalito arasinda iki tekne carpismis. Bir kisinin kayip oldugunu ogrendim. Bir grup aramaya cikti. Bu arada telefonla arayan Sofia, carpisan teknelerden birisinin onlari Jaibalito’dan almaya gelen tekne oldugunu ama onlari alamadan kaza gecirdigini soyledi. Gecenin ilerleyen saatlerinde kaybolan 23 yasindaki tekne micosunun hayatindan umit kesildi ve ertesi sabaha arama calismalari icin planlama yaptik.

Birlikte calistigim dalis egitmeni arkadasim ve benim disinda dalis yapabilecek kimse olmadigindan sualti arama calismalarinin sorumlulugunu biz ustlendik. Kazayi ilk duydugum andan itibaren suyun altinda olu bir insan vucudu aramak zorunda kalacagim fikri net bir sekilde kafama yerlesmisti zaten. Diger dalgic arkadasimla beraber kisa bir degerlendirme yaptik. Durumu olabildigince duygusallastirmadan, yapmamiz gereken seyi yapacagimiz mealinde bir konusmaydi bu. Ama sanirim ikimiz de gece uyumakta zorlandik. Sabah arka arkaya iki dalis yaptik ve kiyi seridini akinti ve dalgayi da gozonunde bulundurarak taradik. Su altinda gorus mesafesi 4 metre civarindaydi. Bu demek oluyor ki 5 metre uzaktaki bir cismi en fazla bir golge olarak gorebiliyorsunuz. Birbirimizden baska gorsel referans alabilecegimiz herhangi bir nokta da yoktu acikcasi. Bu yuzden ozellikle ilk dalis bende gozleri bagli bir sekilde sessiz bir mezarlikta dolasma hissi yaratti. Gozlerimi olabildigince uzaga odaklayip gordugum golgelerin isik oyunu mu yoksa bir insan evladi mi oldugu konusunda karar vermeye calistigim iki saat gecirdim suyun altinda. Gorus mesafesi ne kadar dusuk olursa olsun her dalisimda ana rahmindeki huzur ve konforu hissettim simdiye kadar. Ama golden ayrilmadan onceki bu son iki dalis, kesinlikle cok soguk, cok yabanci ve kayipti. Bir seyi butun cabamla bulmaya calisirken ayni anda kesinlikle bulmak istememe hali seklinde ozetleyebilirim butun cabayi. Sonucta hicbirsey bulamadan geri donduk.

Tabi bu sirada bir onceki gun golde buldugumuz baykusun haberi coktan yayilmisti. Maya kulturunde baykuslarin “Shibalba”dan gelen haberciler oldugunu bu sirada ogrendim. Shilbalba, maya inanisinda oluler diyari ya da cok katmanli bir yeralti dunyasi. Ne zaman bir baykus gorseler bunun cok yakinda gerceklesecek bir olumu haber verdigine inaniyorlar. Yazinin basindaki atasozunu de google’da yaptigim aramanin ilk bes dakikasinda gordum. “Ne zaman ki bir baykus oter, o zaman bir yerli olur.” Meksikadan Nikaragua’ya kadar cok yaygin bilinen bir atasozu. Orta amerika mitolojisinde Ah Puch ismiyle anilan baykus, Maya olum tanrisi olarak geciyor. Hunhau adiyla da bilinen Ah Puch, Mitnal denilen olum diyarini yonetir. Mitnal, dokuz maya cehenneminin en asagi ve en kotu katmani imis. Cok eski caglardan bu gune kadar baykus cigliginin olumu isaret ettigine inaniliyor. Ah Puch genelde baykus kafasi olan bir insan vucudunda tasvir edilse de diger tasvirler, canlar takan iskelet ya da sismis bir ceset seklinde.Bulamadigimiz cesetin onumuzdeki bir kac gun icinde su yuzeyine cikmasini bekliyoruz. Zira 3 gun icinde curumeye baslayan cesedin, icindeki gaz miktarindaki artisa paralel olarak yuzerligi de artiyor.

Cok daha onceden planladigim golden ayrilma planimi bu olaylar nedeniyle biraz gecikse de sonunda gerceklestirdim. Icinde maya yerlileriyle tikis tikis oturudugumuz, eski amerikan okul otobuslerinden devsirme “tavuk otobusu” muhtesem gol manzarasinda agir aksak yokusu tirmanirken tamamen ne hissedecegimi bilemez haldeydim. Ama elimden gelen herseyi yaptigim duygusu ve olumun kacinilmazligi icimi sakin bir huzurla kapladi. Internette biraz daha okuyunca baykuslarin maya ve aztekler tarafindan bilge kus olarak buyuk saygi gordugunu farkettim. Bati toplumunda, kendi olumumuzun golgesinde, korku dolu hayatlar yasiyoruz. Attigimiz her adim, hayatimiza dair aldigimiz her karar, ya olumu geciktirmeye, ya da bu dunyadaki varligimizi olumsuzlestirmeye odaklanmis durumda. Geri kalan zamanimizi ise bir gun olecegimiz gercegini unutmaya calismakla geciriyoruz. Oysa ki kendi olumlerine odaklanmak, budist rahiplerin gunluk meditasyon pratiklerinden bir tanesi. Kendi olumumuze odaklanip onunla barismak bizi daha ozgur ve butun insanciklar haline getirecek bana kalirsa. Kendi olumumle barisip onu kucakladigim zaman, yasami ve guzelligi daha saf ve yogun yasayabilecegime inaniyorum artik. Bu sekilde bakinca baykus ve temsil ettigi “olumun bilgeligi” kesinlikle anlam kazaniyor. Mayalara ve inanislarina saygim daha da bir katlanip artiyor. Hayatini kurtardigim baykus, kendi icimde yuz cevirdigim olumumu canlandiriyor. Icim yasam, huzur ve nese ile doluyor. Yolumuz uzun. Otobus keskin viraji donerken koltuk demirine simsiki sariliyorum…

Yorumlar
11 Yorum to “Cuando el tecolote canta… el indio muere”
  1. Anonymous says:

    Harika bir yazi Tuna. Defalarca okumak istiyor insan!

  2. didem says:

    Baykuş…
    Minerva’nın baykuşu sana ölümün bilgeliğini sunmuş adeta =)
    Aşk ile yoluna devam Tunacım (:
    seninleyim…

  3. Anonymous says:

    oğlum okudum yaşadığın deneyimimi ben yaşadım daha önce baykuşla ilgili ötüğünü duyduğum zamanların sonrasında ölümleri haber verdiğini biliyordum. tabikki bazen yaşamadan anlamıyoruz daha doğrusu fark edemiyoruz.budeneyimin sana çok farkındalık getireceğini gitirmiş olduğunu izlemek hoşuma gitti. oğlumu öpüyorum çok özledim.

  4. Anonymous says:

    Owls in American Indian Culture

    Among the different American Indian tribes, there are many diverse beliefs regarding the Owl. Presented here are some of those beliefs.

    According to an Indian legend, the ‘Spedis Owl’ carving was placed on a rock to serve as a protector from the ‘water devils’ and monsters that could pull a person into the water. The owl on a rock may have also indicated the ownership of that location for fishing.

    To an Apache Indian, dreaming of an Owl signified approaching death.

    Cherokee shamans valued Eastern Screech-Owls as consultants as the owls could bring on sickness as punishment.

    The Cree people believed Boreal Owl whistles were summons from the spirits. If a person answered with a similar whistle and did not hear a response, then he would soon die.

    The Dakota Hidatsa Indians saw the Burrowing Owl as a protective spirit for brave warriors.

    The Hopis Indians see the Burrowing Owl as their god of the dead, the guardian of fires and tender of all underground things, including seed germination. Their name for the Burrowing Owl is Ko’ko, which means “Watcher of the dark” They also believed that the Great Horned Owl helped their Peaches grow.

    The Inuit believed that the Short-eared Owl was once a young girl who was magically transformed into an Owl with a long beak. But the Owl became frightened and flew into the side of a house, flattening its face and beak.
    They also named the Boreal Owl “the blind one”, because of its tameness during daylight. Inuit children make pets of Boreal Owls.

    Native Northwest coast Kwagulth people believed that owls represented both a deceased person and their newly-released soul.

    The Kwakiutl Indians were convinced that Owls were the souls of people and should therefore not be harmed, for when an Owl was killed the person to whom the soul belonged would also die.

    The Lenape Indians believed that if they dreamt of an Owl it would become their guardian.

    The Menominee people believed that day and night were created after a talking contest between a Saw-whet Owl (Totoba) and a rabbit (Wabus). The rabbit won and selected daylight, but allowed night time as a benefit to the vanquished Owl.

    The Montagnais people of Quebec believed that the Saw-whet Owl was once the largest Owl in the world and was very proud of its voice. After the Owl attempted to imitate the roar of a waterfall, the Great Spirit humiliated the Saw-whet Owl by turning it into a tiny Owl with a song that sounds like dripping water.

    To the Mojave Indians of Arizona, one would become an Owl after death, this being and interim stage before becoming a water beetle, and ultimately pure air.

    According to Navajo legend, the creator, Nayenezgani, told the Owl after creating it “…in days to come, men will listen to your voice to know what will be their future”

    California Newuks believed that after death, the brave and virtuous became Great Horned Owls. The wicked, however, were doomed to become Barn Owls.

    In the Sierras, native peoples believed the Great Horned Owl captured the souls of the dead and carried them to the underworld.

    The Tlingit Indian warriors had great faith in the Owl; they would rush into battle hooting like Owls to give themselves confidence, and to strike fear into their enemies.

    A Zuni legend tells of how the Burrowing Owl got its speckled plumage: the Owls spilled white foam on themselves during a ceremonial dance because they were laughing at a coyote that was trying to join the dance. Zuni mothers place an Owl feather next to a baby to help it sleep.

  5. A. Murat Eren says:

    Pek güzel bir yazı, bu günlüğü bulduğuma sevindim, takip edeceğim 🙂

    Öte yandan tamamen takıntılı bir şekilde baykuşa takılıp kaldım. Ne kadar güzel bir hayvandır, ne kadar asil bir canlıdır o öyle. Zaten hastası idim baykuşların, şimdi biraz daha fazla sebebim oldu.

  6. A. Murat Eren says:

    Yahu daha şimdi düştü jeton, bu bir kaç kişinin ortak çalışması olan bir günlükmüş. Ben doğrudan Nazım Keven’in sanmış idim. Meğer hastası olduğum bu ilk yazı da Tuna Türkmen’e aitmiş.

    (zaten ben de diğer yazıları okurken kendi kendime “yahu nasıl oluyor da bir insan bir gün Brüksel’de sanat alemlerini takip ediyor ertesi gün Grigori Perelman’dan bahsediyor” diye egomu törpülüyordum)

    Eh. Bu da böyle bir anımdır.

    Hepsine selam olsun madem.

  7. Nazim Keven says:

    selamlar ve guzel yourmlarin icin tesekkurler…evet, bu blog kollektif bir calismanin urunu, soyle ortaya yanarli donerli karisik bir seyler yapsak nasil olur dedik boyle bir seyler cikti 🙂

  8. Tuna Turkmen says:

    Yaziyi tekrar okuyunca ulan acaba biraz fazla metafizik bir adam mi oluyorum diye bir kendime baktim. Sonra kendime asagidaki uyariyi yapmayi uygun gordum. Bu vesileyle de yeni bir kavram ogrenmis oldum o da cabasi 😛

    Agent detection is the inclination for animals and humans to presume the purposeful intervention of an intelligent agent in situations that may or may not involve an intelligent agent.

    http://en.wikipedia.org/wiki/Agent_detection

  9. Ayşem Mert says:

    aa tuna… 🙂
    nedir bu nazim da sen de agent ve unit uzerine dusunuyorsunuz…
    bence bu agent-detection guzel bi kavram oldu. Ben su aralar ulkemin guzel insanlarinda gordugum bir egilime baglayacagim bu durumu yine de: komplo teorisi egilimi. Komplo teorileri yalan yanlis seyler degildir aslinda, hatta zeitgeist’da gordugumuz uzere iyi bir komplo teorisi oldukca bilgilendirici ve seyre deger olabilir. Tek yanlisliklari, nedensellik olmayan yere nedensellik, kasit olmayan yere de agency (turkcesi kasit mi olur otonomi mi acaba?) yuklemeleridir.
    Halbuki eger baykuslar bir isaret ise, ve sadece bir isaret ise, nedensellik yuklemeden bunu oldugu gibi kabul etmek modern rasyonel aklimizi cok zorluyor degil mi?
    neyse… iyi eylenceler tuna; belki yazin rio’ya geliyorum.

  10. blueprint says:

    baykuşlar bu konuda hakikaten çok isabetli, çocukluğumdan beri ne zaman bir baykuş ötse herkes huzursuz olur akabinde de haberi gelir.
    hastasıyım, minik baykuş bibloları ve bilimum baykuşlu ıvır zıvır biriktirmeye başladım.

  11. Rio says:

    Harika bir yazı !

Yorum Bırakın