felsefe bir nedir?


felsefe, onunune gelenin, ozelikle de felsefecilerin ucuk kacik, soyut, ne udugu belirsiz, garip terminoloji corbasi seklinde hic bir sey ifade etmeyen tanimlamalarda bulundugu, kimsenin dogru durust ne yaptigini ne ise yaradigini anlamadigi, ama anlamadigini da kabul etmedigi, ne oldugu hakkinda kitaplar yazilan ama bu kitaplar okununca da anlasilamayan, butun bilim dallarindan daha koklu bir tarihi olan, butun bilim dallarinin icinden dogup serpilip ayrildigi, herkesin buyuk bir saygi duydugu, hafif cekindigi, hafif mistik buldugu, bol bol dalga gectigi, bilim veya matematik olmayan, ama bilim veya matematik gibi, ve muhtemelen onlardan daha da fazla miktarda dusunsel bir insan aktivitesi. bu tanimdan da ne oldugu anlasilmiyor, o zaman felsefenin somut anlasilir bir dilde ne olduguna bakalim.

felsefe bilgiyi yeniden düzenleme işidir. ne demek şimdi bu? yeniden düzenleme gayet anlaşılır bir terim, odan dağıniksa yeniden düzenlersin, dağınıklığı parçaların yerini değiştirerek organize edersin. peki, bilgi ne oluyor? oldukça soyut bir kavram, ama oldukça soyut ve genel olarak bırakmakta da fayda var: herhangi bir alanla veya konuyla ilgili batıl inancın ötesinde bir doğruluk payı olan her şey. mesela, bilimsel teoriler, bir teoriye dönüşmemiş deneysel sonuçlar, gözlem raporları, hipotezler, belli bir konuyla ilgili mantık yürütmeler vs. bir çok şey bilgi kategorisine giriyor. işte, felsefenin benim gözümde yaptığı şey bir çok farklı alanda üretilen dağınık bilgiyi, yeniden düzenliyerek organize etmek ve bu düzeni argümanlarla savunmak. yani, bilgi odandaki darma dağınık eşyalarsa, sen bir felsefeci olarak hem onları düzenliyorsun, hem de kurduğun düzeni annene babana argümanlarla kabul ettirmeye çalışıyorsun.

felsefenin türlerinde düzenleme ve argümanlarla savunma kısmı hep aynı, ama sadece verili bilgi olarak neyi kullandıkları değişiyor. mesela, bilim felsefesi bilim dallarının ürettiği bilgileri kullanarak bilimin ne olduğu, bilim dalları hakkında, bilimsel keşif hakkında bilimsel çalışmalara bakarak göremeyeceğimiz türde bir bilgiye ulaşmaya çalışıyor. veya dil felsefesi, psikoloji, dilbilim, bilişsel bilim(cognitive science) vs. gibi dalların ürettiği bilgileri daha genel bir dil teorisi oluşturmak üzere sentezlemeye çalışıyor. bu şekilde bir sürü farklı felsefe alt dalının, biyoloji felsefesi, politika felsefesi, hukuk felsefesi vs., neden oluştuğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. hangi tip bilgiyi düzenlemeye çalışıyorsa o tip bir alt dal oluyor ama aktivite hep aynı. yani, kabaca baktığımızda, felsefeyi belli bir alandaki üretilen şeylere bakarak o alan hakkında bazı daha soyut soruların yanıtlarına ulaşmaya çalaşan bir düşünsel aktivite olarak görebiliriz. yanıtlara nasıl ulaşılıyor, bilginin düzenini değiştirerek. ne demek ‘bilginin düzenini değiştirmek’? yine dağınık odamızı düşünürsek, toplu oda ile dağınık oda arasında aslında eşya açısından bir fark yok, ama göze görünme ve daha da önemlisi aradığın bir şeyi rahat bulabilme açısından büyük bir fark var. bilginin düzenini değiştirmekte böyle birşey. karma karışık ve bir biriyle alakasız görünen bilgileri, öyle bir formda insanlara sunuyorsun ki bu hem çok düzgün görünüyor, hem de bir anda insanlar o alanla ilgili kafalarına takılan soruların yanıtlarını bulubilir hale geliyorlar.

burdan felsefenin iki işlevi ortaya çıkıyor. birincisi, mevcut bilgileri kullanarak yeni bir bilgiye ulaşma aracı. ikincisi, birincisinin yan etkisi, hayatın her alanında iyi ve mantıklı düşünme ve düşüncelerini iyi ifade edebilme kabiliyeti. şimdi, birinci yol her yiğidin harcı değil. tarihte çok sayılı filozof elle tutulur bir şeyler üretti (tabi o üretilenler düşensel olarak çağ atlamamamızı sağladı biliminin önünü açtı uygarlık dediğimiz şeyi olusturdu vs) ama geri kalan büyük çoğunluğu bu işi düşünmeyi sevdikleri için, hayatı ve kendilerini sorgulamayı (socrates’in dediği gibi “sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değmez”), yeni bilgiler öğrenmeyi sevdikleri için yaptılar. hele ki 20yy ve giderek artan bir miktarda 21yy’da, diğer pratik, uygulamaya dönük disiplinlerdeki insanlar(mühendislik, işletme, hukuk vs.) felsefenin bu yan etkisinin aslında kendi alanlarında ne kadar verimliliği artıracağını farkettiler. o yüzden, mesela, kuzey amerikada ki her hangi bir bölümdeki bir üniversite öğrenicisi mutlaka en az bir, çoğunlukla biden çok felsefe dersi almak zorunda. bilkentte bu taktiği uyguluyor ve sanırım başka okullarda da var. yani bir bakıma günümüzde bu düzenin bu kadar felsefeciyi besliyor olması aslında felsefenin ürettiği bilgiye olan ihtiyacından çok, bu yan etkisinin değeri yüzünden.

NazIm

Yorum Bırakın