comptine d’ete

yann tiersen – comptine d’ete no-1

sınavdan çıktım…iki saat boyunca durdurak bilmeden yazmaktan yorulmuş olan ellerimle öğlen yemeğimi yedim…ben sınavdayken doğa biraz daha kar yağdırmış sonra da yine dayanamayıp tüm güzelliği ile güneşi açtırmıştı… filtre kahvemi alıp tütünümü sardım…elimde kahvem ve kulak arkası yaptığım sigaramla , suratıma vuran soğuk rüzgar ve güneşin ışıklarıyla parıldayan karların arasından yürüyerek bir cafenin koltuklarına yayıldım…sigaramı yaktım, kahvemden yudumlar aldım, mutluluk ve keyif sarhoşluğu içinde karı ve dağları düşündüm…dağda en bayıldım şeylerden biri bu karla güneşin dansı…tırmanışın sabahında uyanırsın, çadırından ürkerek kafanı dışarı uzatır, gökyüzüne bakarsın…ve pırıl pırıl bir gökyüzü gördüğünde içini bir çoşku kaplar…hızla hazırlanıp yola koyulursun…sen tırmandıkça gün ağarır, güneş yüzünü gösterir, karla güneşin dansı başlar…ayaklarının altında ezilen karın sesi soluk alıp verme sesine eşlik eder bu soğuk dağ havasında…yükseldikçe hava incelir…bazen durup etrafı izlersin, ne kadar yükselmiş olduğuna bakarsın, yükseklik başını döndürür…sonra parıldayan kara, beyazlığa, kayalara, çevrende yükselen zirvelere bakarsın…bu seferde güzellik başını döndürür…piyanonun üzerinde ürkekçe ilerleyen parmakları görür, melodiyi hissedersin…dokunmaya kıyamazsın…hareket etmekten korkarsın…chopin’den george winston’dan yann tiersen’den narin melodiler kulağında yankılanmaya başlar…sonra sesler kesilir ve sadece doğayı dinlemeye başlarsın…büyüklüğünün ve görkeminin altında ezilir ve yokolursun…benliğin çözülür….onun bir parçası olur….doğanın içine karışırsın…bütün arayışların sonlanır…bütün anlamlar yok olur…sadece akan ve devinen bir büyüklüğün içinde kaybolursun…onunla bir bütün olursun…

yann tiersen – comptine d’ete no-2

bir sabah kızlar sivrisi dağında tırmanıyorduk….denizden 3000 metre yukarılarda, incelmiş havayı soluyarak, bütün insanların yatağında mışıl mışıl uyumakta olduğu sabahın 4-5 sularında, son diklikte sabah ayazı eşliğinde tırmanıyorduk…sonra birden doğudan güneş yüzünü gösterdi…nasıl bir kızıllık…tırmanmakta olduğumuz dik kar etabı tamamen kana bulandı…turuncu kırmızı kızıl en can yakan cinsinden…nefeslerimizi tutmuş hayretle izliyorduk renk cümbüşünü….kar artık beyaz değildi, dünya aynı dünya değildi, gerçeklik bizimle oyun oynuyordu…biz kendini kaybetmiş ve kendini arayan dört küçük ruh, doğanın oyuncağı olmuştuk…biz de gülümsüyorduk doğa gibi…biz zaten doğaydık….orada güzellikten başka bir şey yoktu…ne biz ne doğa…

yann tiersen – comptine d’ete no-3

sonra yine dönüyordun dünyaya…yaşamın içine fırlatılıyordun o güzelliklerin içinden….o özgürlükten o çözülme halinden….yine de mutluluğunu, sevincini ve enerjini içinde taşıyarak dönüyordun hayata….heyecanla çarpan kalbinle orayı düşlüyordun, herkese oraların o güzelllikleri anlatıyordun, yann tiersen’de oradan parçalar buluyordun, ve kalbini orada bırakıp şehirli olmaya çalışıyordun…oraya dönmenin heyecanlı hayallerini kurarak…

NazIm

Yorum Bırakın